Buradasınız

Madde 174 Hesap Dönemi

Resmi Gazete No: Resmi Gazete Tarihi: Adı: UID:
İçerik:


T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı

Gelir Kanunları Usul Müdürlüğü

 

 

 

Sayı

:

27575268-105[322-2019-583]-145006

20.04.2021

Konu

:

Arabuluculuk sistemi ile çözümlenen anlaşmazlık nedeniyle matrahta meydana gelen değişikliklerin KDV ve VUK karşısındaki durumu hk.

 

 

 

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzun incelenmesinden;

- 1/7/2018 tarihinde … A.Ş. firmasına verilen proje çizim hizmetine ilişkin olarak, 84.060,00 TL + % 18 KDV tutarı üzerinden A-110267 no.lu faturanın düzenlendiği, bu fatura ile ilgili olarak tarafınızca gerekli bildirimlerin yapılarak vergilerin ödendiği,

- … A.Ş. tarafından, 7 günlük itiraz süresinden sonra söz konusu faturaya noter kanalı ile itiraz edilerek tarafınıza iade edildiği, firmanız tarafından da noter kanalı ile bahse konu faturanın tekrar … A.Ş.'ye iade edildiği,

- Fatura tutarında anlaşmazlık olması nedeniyle Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Anlaşma Sistemi ile 13/3/2019 tarihinde, şirketinizce, … A.Ş. firmasına verilen proje çizim hizmeti için düzenlenecek olan 47.000 TL + KDV bedelli hizmet faturasının kendilerine tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içerisinde hizmet bedelinin tarafınıza nakden ve defaten ödeneceği, 1/7/2018 tarihli ve A-110267 no.lu faturadan kaynaklanan başkaca bir hak ve alacağınızın bulunmadığı, … A.Ş.'den bahse konu Anlaşma Belgesine konu olan sözleşme ve faturaya ilişkin hiçbir talepte bulunulmayacağı ve/veya dava açılmayacağı yönünde anlaşmaya varıldığı,

- …A.Ş.'nin, 2018 yılında düzenlenen söz konusu faturayı kayıtlarına almadığı ve bu nedenle tarafınıza iade faturası düzenlenmeyeceğinin bildirildiği, bu durumda daha önce düzenlenerek vergileri ödenen fatura ile birlikte toplamda 131.060,00 TL + % 18 KDV tutarında fatura düzenlenecek olması nedeniyle mükerrer vergilendirilmenin söz konusu olacağı

hususlarından bahisle, buna göre 2018 takvim yılında düzenlenen ve ilgili yılda beyan edilerek tahakkuk ettirilmiş olan tutarların, arabuluculuk anlaşma belgesine istinaden şüpheli alacak (tahsiline imkân kalmayan alacak) olarak kabul edilip edilemeyeceği ve arabuluculuk sistemi ile çözümlenen anlaşmazlık nedeniyle matrahta meydana gelen değişikliklerin KDV karşısındaki durumu hakkında Başkanlığımız görüşünün talep edildiği anlaşılmaktadır.

I- VERGİ USUL KANUNU YÖNÜNDEN:

(1) 213 sayılı Vergi Usul Kanununun;

- 3 üncü maddesinin (B) fıkrasında, "B) İspat: Vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya, ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır.

Vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti yemin hariç her türlü delille ispatlanabilir. Şu kadar ki, vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan şahit ifadesi ispatlama vasıtası olarak kullanılamaz.

İktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfeti bunu iddia eden tarafa aittir.",

- 19 uncu maddesinde, "Vergi alacağı vergi kanunlarının vergiyi bağladıkları olayın vukuu veya hukuki durumun tekemmülü ile doğar.

Vergi alacağı mükellef bakımından vergi borcunu teşkil eder.",

- 174 üncü maddesinde, "Defterler hesap dönemi itibariyle tutulur. Kayıtlar her hesap dönemi sonunda kapatılır ve ertesi dönem başında yeniden açılır.

Hesap dönemi normal olarak takvim yılıdır.",

- 219 uncu maddesinde, "Muameleler defterlere zamanında kaydedilir. Şöyle ki:

a) Muamelelerin işin hacmine ve icabına uygun olarak muhasebenin intizam ve vuzuhunu bozmayacak bir zaman zarfında kaydedilmesi şarttır. Bu gibi kayıtların on günden fazla geciktirilmesi caiz değildir.

b) Kayıtlarını devamlı olarak muhasebe fişleri, primanota ve bordro gibi yetkili amirlerin imza ve parafını taşıyan mazbut vesikalara dayanarak yürüten müesseselerde, muamelelerin bunlara işlenmesi, deftere işlenmesi hükmündedir. Ancak bu kayıtlar, muamelelerin esas defterlere 45 günden daha geç intikal ettirilmesine cevaz vermez.

..."

hükümlerine yer verilmiştir.

Ayrıca, anılan Kanunun "İspat edici kâğıtlar" başlıklı 227 nci maddesinde ,"Bu kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, bu kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait olan kayıtların tevsiki mecburidir."  hükmüne yer verilmiş olup, söz konusu kayıtların ise aynı Kanunun 229 ve müteakip maddelerinde yer alan veya Bakanlığımıza verilen yetkiye dayanılarak kullanılma zorunluluğu getirilen belgelerle tevsik edilmesi gerekmektedir.

Bu kapsamda, Kanunun;

- 229 uncu maddesinde faturanın, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika olduğu,

- 231 inci maddesinin birinci fıkrasının (5) numaralı bendinde faturanın, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde düzenlenmesi gerektiği, bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturaların hiç düzenlenmemiş sayılacağı,

- 232 nci maddesinde, birinci ve ikinci sınıf tüccarların, kazancı basit usulde tespit edilenlerle defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilerin; birinci ve ikinci sınıf tüccarlara, serbest meslek erbabına, kazançları basit usulde tespit olunan tüccarlara, defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilere ve vergiden muaf esnafa sattıkları emtia veya yaptıkları işler için fatura vermek ve bunlarda fatura istemek ve almak mecburiyetinde olduğu, bu sayılanlar dışında kalanların, birinci ve ikinci sınıf tüccarlar ile kazancı basit usulde tesbit edilenlerden ve defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilerden satın aldıkları emtia veya onlara yaptırdıkları iş bedelinin (2020 yılı için) 1.400 TL'yi geçmesi veya bedeli (2020 yılı için) 1.400 TL'den az olsa dahi istemeleri halinde emtiayı satanın veya işi yapanın fatura vermesinin mecburi olduğu

hükme bağlanmıştır.

Bu bağlamda, tahakkuka ilişkin bir belge olan faturanın, malın teslimi veya hizmetin ifasından itibaren, bedelin tahsil edilip edilmediğine bakılmaksızın, yedi gün içerisinde müşteri (malı satın alan veya kendisine iş yapılan) adına düzenlenmesi ve işlemin taraflarınca fatura muhteviyatı muamelenin yasal süreler dahilinde yasal defterlere intikal ettirilmesi gerekmektedir.

Ayrıca, yapılan harcamaların defter kayıtlarına intikal ettirilerek gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alınabilmesi, esas itibariyle, Vergi Usul Kanunu uygulamasında kullanılma zorunluluğu bulunan belgelerle tevsik edilmesi suretiyle mümkün bulunmaktadır.

Diğer taraftan, Vergi Usul Kanunu ve ilgili ikincil mevzuatta, kağıt ortamında düzenlenen faturanın fiziken alıcı tarafından alınmamasına/iadesine ilişkin bir düzenleme yer almamakta olup, faturaya ilişkin itiraz durumunda uygulamada, esas itibariyle, ilgili dönem (muamelelerin defterlere kayıt süresi) içinde tüm nüshalar ile birlikte fatura iptali ve yeniden fatura düzenlenmesi, harici dönemlerde ise mal iadelerinde iadeye, mal teslimi ve hizmet ifalarında bedelde satıcı aleyhine sonradan meydana gelen değişikliklerde ise bedelin düzeltilmesine yönelik olarak alıcı mükellef tarafından (işlemin mahiyetine ilişkin bir açıklamaya yer verilmek suretiyle) fatura düzenlenmesi suretiyle işlem tesis edilmektedir. Dolayısıyla, işlem bedelinin tahsil edilmemesi/ödenmemesi, bedele itiraz edilmesi ve yargı mercileri nezdinde uyuşmazlık konusu edilmiş olması söz konusu yasal süre içerisinde fatura düzenleme zorunluluğuna engel teşkil etmemektedir. Ayrıca, yukarıda belirtilen şekilde fatura iptali olmaksızın, aynı işlem için satıcı tarafından yeni (ikinci) bir fatura düzenlenmesi de mümkün bulunmamaktadır.

Buna göre, somut durumda, çeşitli nedenlerle bedele yönelik itiraz neticesinde arabuluculuk müessesi dahilinde anlaşılan/uzlaşılan tutar üzerinden, verilen proje çizim hizmetine ilişkin olarak yeni bir fatura düzenlenmesi mümkün bulunmamakta olup, alıcı tarafından adınıza bedelin düzeltilmesine yönelik olarak düzeltme amaçlı bir faturanın düzenlenmemesi halinde, ilgili dönemde yasal kayıtlara intikal ettirdiğinizi belirttiğiniz söz konusu fatura tutarı ile sulh olunan tutar arasındaki fark için, aşağıda yer verilen açıklamalar çerçevesinde işlem tesis edilmesi mümkün bulunmaktadır.

(2) Vergi Usul Kanununun 322 nci maddesinde, "Kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmıyan alacaklar değersiz alacaktır.

Değersiz alacaklar, bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybederler ve mukayyet kıymetleriyle zarara geçirilerek yok edilirler.

İşletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerin bu madde hükmüne giren değersiz alacakları, gider kaydedilmek suretiyle yok edilirler."  hükümleri yer almaktadır.

Bu madde uygulamasında, bir alacağın değersiz alacak sayılabilmesi için alacağın iş ve işletme ile ilgili olması, ticari veya zirai faaliyet sonucu olarak doğmuş bulunması, kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre alacağın tahsiline olanak kalmadığının anlaşılması gerekmektedir.

Ayrıca, bir alacağın değersiz alacak olarak değerlendirilebilmesi için kazai bir hükme veya kanaat verici bir belgeye göre alacağın tahsiline imkan kalmadığının ispatı gerekmekte olup, bahse konu madde uygulamasında esas itibariyle, kaybedilmiş, tahsiline artık imkan kalmamış, değeri sıfıra inmiş alacaklar değersiz alacaklar kapsamında değerlendirilmektedir.

Kazai bir hükümden anlaşılması gereken, alacağın tahsili için kanun yollarına başvurulmuş olması, icra takibinin yapılmış bulunması, bu müracaatlar ve takipler sonunda, alacağın ödenmeyeceğine hâkim tarafından hükmedilmiş olmasıdır. Kanaat verici vesika teriminden ise ödemeyi imkânsız hale getirmiş hal ve sebepler sonucu ortaya çıkmış belgelerin anlaşılması gerekmektedir.

Bunun yanı sıra, alacağın tahsil güçlüğünün objektif ve inandırıcı belgelerle ortaya konması değersiz alacak uygulaması bakımından önem taşımaktadır. Aksi takdirde alacakların tahsilinin mümkün olmadığının takdiri mükellefe bırakılmış olacağından, böyle bir boşluk bırakmamak amacıyla kanun koyucu tarafından, değersiz hale geldiği ileri sürülen alacağın ciddi olarak takip edildiğine ilişkin çabaların kazai bir hüküm veya kanaat verici bir vesika ile tevsiki öngörülmüştür.

Ayrıca, kanaat verici bir vesikadan ne anlaşılması gerektiği hususunda mezkûr Kanunda yeterli açıklık bulunmamakla birlikte, vergi hukuku uygulaması bakımından kanaat verici vesikalara;

- Borçlunun herhangi bir mal varlığı bırakmadan ölümü veya 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 31 ve izleyen maddelerine göre mahkemelerce borçlu hakkında verilen gaiplik kararı ve mirasçıların da mirası reddettiklerine dair sulh hukuk mahkemelerince verilmiş bulunan mirası red kararı,

- Borçlu aleyhine alacaklı tarafından açılan davayı borçlunun kazandığına dair mahkeme kararı,

- Mahkeme huzurunda alacaktan vazgeçildiğine ilişkin olarak düzenlenmiş belgeler,

- Alacaktan vazgeçildiğine dair konkordato anlaşması,

- Borçlunun dolandırıcılıktan mahkûm olması ve herhangi bir mal varlığı bulunmadığını belgeleyen resmi evrak,

- Borçlunun adresinin saptanamaması nedeniyle icra takibat dosyasının kaldırıldığını ve yasal süresi içerisinde yenileme talebinde de bulunulmadığını gösteren icra memurluğu yazısı,

- Gerek doğuşu gerekse vazgeçilmesi bakımından belli ve inandırıcı sebepleri olmak şartıyla alacaktan vazgeçildiğini gösteren anlaşmalar, (Alacaklının tek taraflı irade beyanı ile alınmasından vazgeçilen alacakların, değersiz alacak olarak zarar kaydı mümkün değildir.)

- Ticaret mahkemesince borçlu hakkında verilmiş ve ilgili masa tarafından tasfiyeye tabi tutulmuş bulunan iflas kararına ilişkin belgeler

 örnek olarak sayılabilir.

Bu itibarla, tutarına bakılmaksızın yukarıda belirtilen mahiyetteki bir alacağın değersiz alacak olarak dikkate alınabilmesi için, alacağın tahsil imkanının kalmadığının, yukarıda yer verilen açıklamalar çerçevesinde, kazai bir hükümle veya kanaat verici bir vesika ile tevsik edilmesi gerekmektedir. Aksi halde bu alacağın değersiz alacak olarak hesaplara intikal ettirilmesi ve zarar olarak kayıtlara alınmasına imkan bulunmamaktadır.

Öte yandan, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun;

- 2 nci maddesinde, "(1) Bu Kanunun uygulanmasında;

...

b) Arabuluculuk: Sistematik teknikler uygulayarak, görüşmek ve müzakerelerde bulunmak amacıyla tarafları bir araya getiren, onların birbirlerini anlamalarını ve bu suretle çözümlerini kendilerinin üretmesini sağlamak için aralarında iletişim sürecinin kurulmasını gerçekleştiren, tarafların çözüm üretemediklerinin ortaya çıkması hâlinde çözüm önerisi de getirebilen, uzmanlık eğitimi almış olan tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişinin katılımıyla ve ihtiyarî olarak yürütülen uyuşmazlık çözüm yöntemini,

 ...

ifade eder.",

- 17 nci maddesinin (2) numaralı fıkrasında, "(2) Arabuluculuk faaliyeti sonunda tarafların anlaştıkları, anlaşamadıkları veya arabuluculuk faaliyetinin nasıl sonuçlandığı bir tutanak ile belgelendirilir. Arabulucu tarafından düzenlenecek bu belge, arabulucu, taraflar, kanuni temsilcileri veya avukatlarınca imzalanır. Belge taraflar, kanuni temsilcileri veya avukatlarınca imzalanmazsa, sebebi belirtilmek suretiyle sadece arabulucu tarafından imzalanır.",

- 18 inci maddesinde, "(1) Arabuluculuk faaliyeti sonunda varılan anlaşmanın kapsamı taraflarca belirlenir; anlaşma belgesi düzenlenmesi hâlinde bu belge taraflar ve arabulucu tarafından imzalanır.

...

(4) Taraflar ve avukatları ile arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgesi, icra edilebilirlik şerhi aranmaksızın ilam niteliğinde belge sayılır.

(5) Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması hâlinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamaz."

hükümleri yer almaktadır.

Buna göre, 6325 sayılı Kanunun 18 inci maddesi uyarınca, taraflar ve avukatları ile arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgesi ilam niteliğinde belge sayıldığından, bahse konu sistem dahilinde varılan anlaşma sonucunda feragat edilen kısım için … A.Ş. tarafından adınıza bedelin düzeltilmesine yönelik olarak düzeltme amaçlı bir faturanın düzenlenmemiş olması halinde, 13/3/2019 tarihinde varılan anlaşma sonucunda feragat edilen alacak tutarının, söz konusu belgeye istinaden ilgili dönemde değersiz alacak olarak dikkate alınması mümkün bulunmaktadır.

Ancak, söz konusu alacağın değersiz hale geldiğine ilişkin arabuluculuk anlaşma belgesinin temin edildiği yıl hesaplarına zarar olarak yazılması gerekmekte olup, bu yılda zarar yazılmayan alacağın daha sonraki yıllarda değersiz alacak olarak dikkate alınması mümkün bulunmamaktadır.

II- KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN:

3065 sayılı Katma Değer Vergisi (KDV) Kanununun, 7104 sayılı Kanunun 8 inci maddesiyle değişik, 29 uncu maddesinin dördüncü fıkrasında, Vergi Usul Kanununun 322 nci maddesine göre değersiz hale gelen alacaklara ilişkin hesaplanan ve beyan edilen KDV'nin, alacağın zarar yazıldığı vergilendirme döneminde indirim konusu yapılabileceği, Vergi Usul Kanununun 323 üncü maddesine göre karşılık ayrılmak suretiyle gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınan KDV'nin bu fıkra kapsamında indirim konusu yapılabilmesi için gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gelir olarak dikkate alınmasının şart olduğu hüküm altına alınmıştır.

Konuyla ilgili olarak KDV Genel Uygulama Tebliğinin "Vergi İndirimi" başlıklı (III/C-1.) bölümünde, "...

Diğer taraftan, 7104 sayılı Kanunun 8 inci maddesiyle 3065 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinin dördüncü fıkrasında yapılan değişiklikle, Vergi Usul Kanununun 322 nci maddesine göre değersiz hale gelen alacaklara ilişkin hesaplanan ve beyan edilen KDV'nin, alacağın zarar yazıldığı vergilendirme döneminde indirim konusu yapılabileceği; şu kadar ki Vergi Usul Kanununun 323 üncü maddesine göre karşılık ayrılmak suretiyle gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınan KDV'nin bu fıkra kapsamında indirim konusu yapılabilmesi için gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gelir olarak dikkate alınmasının şart olduğu hükme bağlanmıştır.

Mükellefler tarafından yapılan mal teslimleri ve hizmet ifalarına ilişkin hesaplanan KDV'nin, söz konusu mal ve hizmet bedellerinin tahsil edilip edilmediğine bakılmaksızın beyan edilerek ödenmesi gerekmektedir.

Buna göre, 1/1/2019 tarihinden itibaren, 213 sayılı Kanunun 322 nci maddesine göre değersiz hale gelen alacaklara ilişkin hesaplanan ve beyan edilen KDV'nin indirim konusu yapılması mümkündür. 213 sayılı Kanunun 323 üncü maddesine göre karşılık ayrılmak suretiyle gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınan KDV'nin bu fıkra kapsamında indirim konusu yapılabilmesi için gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gelir olarak dikkate alınması şarttır." açıklamaları yer almaktadır.

Bu hüküm ve açıklamalar çerçevesinde, 1/1/2019 tarihinden itibaren, tarafınızca … A.Ş.'ye verilen proje çizim hizmetine ilişkin düzenlenen fatura tutarı ile arabuluculuk müessesesi dahilinde anlaşılan/uzlaşılan tutar arasındaki, değersiz alacak olarak değerlendirilecek farklarla ilgili hesaplanan ve beyan edilen KDV'nin indirim konusu yapılması mümkün bulunmaktadır.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

 

 

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

İçerik 1:


T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı

Gelir Kanunları Usul Müdürlüğü

 

 

 

Sayı

:

27575268-105[322-2019-583]-145006

20.04.2021

Konu

:

Arabuluculuk sistemi ile çözümlenen anlaşmazlık nedeniyle matrahta meydana gelen değişikliklerin KDV ve VUK karşısındaki durumu hk.

 

 

 

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzun incelenmesinden;

- 1/7/2018 tarihinde … A.Ş. firmasına verilen proje çizim hizmetine ilişkin olarak, 84.060,00 TL + % 18 KDV tutarı üzerinden A-110267 no.lu faturanın düzenlendiği, bu fatura ile ilgili olarak tarafınızca gerekli bildirimlerin yapılarak vergilerin ödendiği,

- … A.Ş. tarafından, 7 günlük itiraz süresinden sonra söz konusu faturaya noter kanalı ile itiraz edilerek tarafınıza iade edildiği, firmanız tarafından da noter kanalı ile bahse konu faturanın tekrar … A.Ş.'ye iade edildiği,

- Fatura tutarında anlaşmazlık olması nedeniyle Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Anlaşma Sistemi ile 13/3/2019 tarihinde, şirketinizce, … A.Ş. firmasına verilen proje çizim hizmeti için düzenlenecek olan 47.000 TL + KDV bedelli hizmet faturasının kendilerine tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içerisinde hizmet bedelinin tarafınıza nakden ve defaten ödeneceği, 1/7/2018 tarihli ve A-110267 no.lu faturadan kaynaklanan başkaca bir hak ve alacağınızın bulunmadığı, … A.Ş.'den bahse konu Anlaşma Belgesine konu olan sözleşme ve faturaya ilişkin hiçbir talepte bulunulmayacağı ve/veya dava açılmayacağı yönünde anlaşmaya varıldığı,

- …A.Ş.'nin, 2018 yılında düzenlenen söz konusu faturayı kayıtlarına almadığı ve bu nedenle tarafınıza iade faturası düzenlenmeyeceğinin bildirildiği, bu durumda daha önce düzenlenerek vergileri ödenen fatura ile birlikte toplamda 131.060,00 TL + % 18 KDV tutarında fatura düzenlenecek olması nedeniyle mükerrer vergilendirilmenin söz konusu olacağı

hususlarından bahisle, buna göre 2018 takvim yılında düzenlenen ve ilgili yılda beyan edilerek tahakkuk ettirilmiş olan tutarların, arabuluculuk anlaşma belgesine istinaden şüpheli alacak (tahsiline imkân kalmayan alacak) olarak kabul edilip edilemeyeceği ve arabuluculuk sistemi ile çözümlenen anlaşmazlık nedeniyle matrahta meydana gelen değişikliklerin KDV karşısındaki durumu hakkında Başkanlığımız görüşünün talep edildiği anlaşılmaktadır.

I- VERGİ USUL KANUNU YÖNÜNDEN:

(1) 213 sayılı Vergi Usul Kanununun;

- 3 üncü maddesinin (B) fıkrasında, "B) İspat: Vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya, ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır.

Vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti yemin hariç her türlü delille ispatlanabilir. Şu kadar ki, vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan şahit ifadesi ispatlama vasıtası olarak kullanılamaz.

İktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfeti bunu iddia eden tarafa aittir.",

- 19 uncu maddesinde, "Vergi alacağı vergi kanunlarının vergiyi bağladıkları olayın vukuu veya hukuki durumun tekemmülü ile doğar.

Vergi alacağı mükellef bakımından vergi borcunu teşkil eder.",

- 174 üncü maddesinde, "Defterler hesap dönemi itibariyle tutulur. Kayıtlar her hesap dönemi sonunda kapatılır ve ertesi dönem başında yeniden açılır.

Hesap dönemi normal olarak takvim yılıdır.",

- 219 uncu maddesinde, "Muameleler defterlere zamanında kaydedilir. Şöyle ki:

a) Muamelelerin işin hacmine ve icabına uygun olarak muhasebenin intizam ve vuzuhunu bozmayacak bir zaman zarfında kaydedilmesi şarttır. Bu gibi kayıtların on günden fazla geciktirilmesi caiz değildir.

b) Kayıtlarını devamlı olarak muhasebe fişleri, primanota ve bordro gibi yetkili amirlerin imza ve parafını taşıyan mazbut vesikalara dayanarak yürüten müesseselerde, muamelelerin bunlara işlenmesi, deftere işlenmesi hükmündedir. Ancak bu kayıtlar, muamelelerin esas defterlere 45 günden daha geç intikal ettirilmesine cevaz vermez.

..."

hükümlerine yer verilmiştir.

Ayrıca, anılan Kanunun "İspat edici kâğıtlar" başlıklı 227 nci maddesinde ,"Bu kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, bu kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait olan kayıtların tevsiki mecburidir."  hükmüne yer verilmiş olup, söz konusu kayıtların ise aynı Kanunun 229 ve müteakip maddelerinde yer alan veya Bakanlığımıza verilen yetkiye dayanılarak kullanılma zorunluluğu getirilen belgelerle tevsik edilmesi gerekmektedir.

Bu kapsamda, Kanunun;

- 229 uncu maddesinde faturanın, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika olduğu,

- 231 inci maddesinin birinci fıkrasının (5) numaralı bendinde faturanın, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde düzenlenmesi gerektiği, bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturaların hiç düzenlenmemiş sayılacağı,

- 232 nci maddesinde, birinci ve ikinci sınıf tüccarların, kazancı basit usulde tespit edilenlerle defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilerin; birinci ve ikinci sınıf tüccarlara, serbest meslek erbabına, kazançları basit usulde tespit olunan tüccarlara, defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilere ve vergiden muaf esnafa sattıkları emtia veya yaptıkları işler için fatura vermek ve bunlarda fatura istemek ve almak mecburiyetinde olduğu, bu sayılanlar dışında kalanların, birinci ve ikinci sınıf tüccarlar ile kazancı basit usulde tesbit edilenlerden ve defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilerden satın aldıkları emtia veya onlara yaptırdıkları iş bedelinin (2020 yılı için) 1.400 TL'yi geçmesi veya bedeli (2020 yılı için) 1.400 TL'den az olsa dahi istemeleri halinde emtiayı satanın veya işi yapanın fatura vermesinin mecburi olduğu

hükme bağlanmıştır.

Bu bağlamda, tahakkuka ilişkin bir belge olan faturanın, malın teslimi veya hizmetin ifasından itibaren, bedelin tahsil edilip edilmediğine bakılmaksızın, yedi gün içerisinde müşteri (malı satın alan veya kendisine iş yapılan) adına düzenlenmesi ve işlemin taraflarınca fatura muhteviyatı muamelenin yasal süreler dahilinde yasal defterlere intikal ettirilmesi gerekmektedir.

Ayrıca, yapılan harcamaların defter kayıtlarına intikal ettirilerek gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alınabilmesi, esas itibariyle, Vergi Usul Kanunu uygulamasında kullanılma zorunluluğu bulunan belgelerle tevsik edilmesi suretiyle mümkün bulunmaktadır.

Diğer taraftan, Vergi Usul Kanunu ve ilgili ikincil mevzuatta, kağıt ortamında düzenlenen faturanın fiziken alıcı tarafından alınmamasına/iadesine ilişkin bir düzenleme yer almamakta olup, faturaya ilişkin itiraz durumunda uygulamada, esas itibariyle, ilgili dönem (muamelelerin defterlere kayıt süresi) içinde tüm nüshalar ile birlikte fatura iptali ve yeniden fatura düzenlenmesi, harici dönemlerde ise mal iadelerinde iadeye, mal teslimi ve hizmet ifalarında bedelde satıcı aleyhine sonradan meydana gelen değişikliklerde ise bedelin düzeltilmesine yönelik olarak alıcı mükellef tarafından (işlemin mahiyetine ilişkin bir açıklamaya yer verilmek suretiyle) fatura düzenlenmesi suretiyle işlem tesis edilmektedir. Dolayısıyla, işlem bedelinin tahsil edilmemesi/ödenmemesi, bedele itiraz edilmesi ve yargı mercileri nezdinde uyuşmazlık konusu edilmiş olması söz konusu yasal süre içerisinde fatura düzenleme zorunluluğuna engel teşkil etmemektedir. Ayrıca, yukarıda belirtilen şekilde fatura iptali olmaksızın, aynı işlem için satıcı tarafından yeni (ikinci) bir fatura düzenlenmesi de mümkün bulunmamaktadır.

Buna göre, somut durumda, çeşitli nedenlerle bedele yönelik itiraz neticesinde arabuluculuk müessesi dahilinde anlaşılan/uzlaşılan tutar üzerinden, verilen proje çizim hizmetine ilişkin olarak yeni bir fatura düzenlenmesi mümkün bulunmamakta olup, alıcı tarafından adınıza bedelin düzeltilmesine yönelik olarak düzeltme amaçlı bir faturanın düzenlenmemesi halinde, ilgili dönemde yasal kayıtlara intikal ettirdiğinizi belirttiğiniz söz konusu fatura tutarı ile sulh olunan tutar arasındaki fark için, aşağıda yer verilen açıklamalar çerçevesinde işlem tesis edilmesi mümkün bulunmaktadır.

(2) Vergi Usul Kanununun 322 nci maddesinde, "Kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmıyan alacaklar değersiz alacaktır.

Değersiz alacaklar, bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybederler ve mukayyet kıymetleriyle zarara geçirilerek yok edilirler.

İşletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerin bu madde hükmüne giren değersiz alacakları, gider kaydedilmek suretiyle yok edilirler."  hükümleri yer almaktadır.

Bu madde uygulamasında, bir alacağın değersiz alacak sayılabilmesi için alacağın iş ve işletme ile ilgili olması, ticari veya zirai faaliyet sonucu olarak doğmuş bulunması, kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre alacağın tahsiline olanak kalmadığının anlaşılması gerekmektedir.

Ayrıca, bir alacağın değersiz alacak olarak değerlendirilebilmesi için kazai bir hükme veya kanaat verici bir belgeye göre alacağın tahsiline imkan kalmadığının ispatı gerekmekte olup, bahse konu madde uygulamasında esas itibariyle, kaybedilmiş, tahsiline artık imkan kalmamış, değeri sıfıra inmiş alacaklar değersiz alacaklar kapsamında değerlendirilmektedir.

Kazai bir hükümden anlaşılması gereken, alacağın tahsili için kanun yollarına başvurulmuş olması, icra takibinin yapılmış bulunması, bu müracaatlar ve takipler sonunda, alacağın ödenmeyeceğine hâkim tarafından hükmedilmiş olmasıdır. Kanaat verici vesika teriminden ise ödemeyi imkânsız hale getirmiş hal ve sebepler sonucu ortaya çıkmış belgelerin anlaşılması gerekmektedir.

Bunun yanı sıra, alacağın tahsil güçlüğünün objektif ve inandırıcı belgelerle ortaya konması değersiz alacak uygulaması bakımından önem taşımaktadır. Aksi takdirde alacakların tahsilinin mümkün olmadığının takdiri mükellefe bırakılmış olacağından, böyle bir boşluk bırakmamak amacıyla kanun koyucu tarafından, değersiz hale geldiği ileri sürülen alacağın ciddi olarak takip edildiğine ilişkin çabaların kazai bir hüküm veya kanaat verici bir vesika ile tevsiki öngörülmüştür.

Ayrıca, kanaat verici bir vesikadan ne anlaşılması gerektiği hususunda mezkûr Kanunda yeterli açıklık bulunmamakla birlikte, vergi hukuku uygulaması bakımından kanaat verici vesikalara;

- Borçlunun herhangi bir mal varlığı bırakmadan ölümü veya 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 31 ve izleyen maddelerine göre mahkemelerce borçlu hakkında verilen gaiplik kararı ve mirasçıların da mirası reddettiklerine dair sulh hukuk mahkemelerince verilmiş bulunan mirası red kararı,

- Borçlu aleyhine alacaklı tarafından açılan davayı borçlunun kazandığına dair mahkeme kararı,

- Mahkeme huzurunda alacaktan vazgeçildiğine ilişkin olarak düzenlenmiş belgeler,

- Alacaktan vazgeçildiğine dair konkordato anlaşması,

- Borçlunun dolandırıcılıktan mahkûm olması ve herhangi bir mal varlığı bulunmadığını belgeleyen resmi evrak,

- Borçlunun adresinin saptanamaması nedeniyle icra takibat dosyasının kaldırıldığını ve yasal süresi içerisinde yenileme talebinde de bulunulmadığını gösteren icra memurluğu yazısı,

- Gerek doğuşu gerekse vazgeçilmesi bakımından belli ve inandırıcı sebepleri olmak şartıyla alacaktan vazgeçildiğini gösteren anlaşmalar, (Alacaklının tek taraflı irade beyanı ile alınmasından vazgeçilen alacakların, değersiz alacak olarak zarar kaydı mümkün değildir.)

- Ticaret mahkemesince borçlu hakkında verilmiş ve ilgili masa tarafından tasfiyeye tabi tutulmuş bulunan iflas kararına ilişkin belgeler

 örnek olarak sayılabilir.

Bu itibarla, tutarına bakılmaksızın yukarıda belirtilen mahiyetteki bir alacağın değersiz alacak olarak dikkate alınabilmesi için, alacağın tahsil imkanının kalmadığının, yukarıda yer verilen açıklamalar çerçevesinde, kazai bir hükümle veya kanaat verici bir vesika ile tevsik edilmesi gerekmektedir. Aksi halde bu alacağın değersiz alacak olarak hesaplara intikal ettirilmesi ve zarar olarak kayıtlara alınmasına imkan bulunmamaktadır.

Öte yandan, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun;

- 2 nci maddesinde, "(1) Bu Kanunun uygulanmasında;

...

b) Arabuluculuk: Sistematik teknikler uygulayarak, görüşmek ve müzakerelerde bulunmak amacıyla tarafları bir araya getiren, onların birbirlerini anlamalarını ve bu suretle çözümlerini kendilerinin üretmesini sağlamak için aralarında iletişim sürecinin kurulmasını gerçekleştiren, tarafların çözüm üretemediklerinin ortaya çıkması hâlinde çözüm önerisi de getirebilen, uzmanlık eğitimi almış olan tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişinin katılımıyla ve ihtiyarî olarak yürütülen uyuşmazlık çözüm yöntemini,

 ...

ifade eder.",

- 17 nci maddesinin (2) numaralı fıkrasında, "(2) Arabuluculuk faaliyeti sonunda tarafların anlaştıkları, anlaşamadıkları veya arabuluculuk faaliyetinin nasıl sonuçlandığı bir tutanak ile belgelendirilir. Arabulucu tarafından düzenlenecek bu belge, arabulucu, taraflar, kanuni temsilcileri veya avukatlarınca imzalanır. Belge taraflar, kanuni temsilcileri veya avukatlarınca imzalanmazsa, sebebi belirtilmek suretiyle sadece arabulucu tarafından imzalanır.",

- 18 inci maddesinde, "(1) Arabuluculuk faaliyeti sonunda varılan anlaşmanın kapsamı taraflarca belirlenir; anlaşma belgesi düzenlenmesi hâlinde bu belge taraflar ve arabulucu tarafından imzalanır.

...

(4) Taraflar ve avukatları ile arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgesi, icra edilebilirlik şerhi aranmaksızın ilam niteliğinde belge sayılır.

(5) Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması hâlinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamaz."

hükümleri yer almaktadır.

Buna göre, 6325 sayılı Kanunun 18 inci maddesi uyarınca, taraflar ve avukatları ile arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgesi ilam niteliğinde belge sayıldığından, bahse konu sistem dahilinde varılan anlaşma sonucunda feragat edilen kısım için … A.Ş. tarafından adınıza bedelin düzeltilmesine yönelik olarak düzeltme amaçlı bir faturanın düzenlenmemiş olması halinde, 13/3/2019 tarihinde varılan anlaşma sonucunda feragat edilen alacak tutarının, söz konusu belgeye istinaden ilgili dönemde değersiz alacak olarak dikkate alınması mümkün bulunmaktadır.

Ancak, söz konusu alacağın değersiz hale geldiğine ilişkin arabuluculuk anlaşma belgesinin temin edildiği yıl hesaplarına zarar olarak yazılması gerekmekte olup, bu yılda zarar yazılmayan alacağın daha sonraki yıllarda değersiz alacak olarak dikkate alınması mümkün bulunmamaktadır.

II- KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN:

3065 sayılı Katma Değer Vergisi (KDV) Kanununun, 7104 sayılı Kanunun 8 inci maddesiyle değişik, 29 uncu maddesinin dördüncü fıkrasında, Vergi Usul Kanununun 322 nci maddesine göre değersiz hale gelen alacaklara ilişkin hesaplanan ve beyan edilen KDV'nin, alacağın zarar yazıldığı vergilendirme döneminde indirim konusu yapılabileceği, Vergi Usul Kanununun 323 üncü maddesine göre karşılık ayrılmak suretiyle gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınan KDV'nin bu fıkra kapsamında indirim konusu yapılabilmesi için gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gelir olarak dikkate alınmasının şart olduğu hüküm altına alınmıştır.

Konuyla ilgili olarak KDV Genel Uygulama Tebliğinin "Vergi İndirimi" başlıklı (III/C-1.) bölümünde, "...

Diğer taraftan, 7104 sayılı Kanunun 8 inci maddesiyle 3065 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinin dördüncü fıkrasında yapılan değişiklikle, Vergi Usul Kanununun 322 nci maddesine göre değersiz hale gelen alacaklara ilişkin hesaplanan ve beyan edilen KDV'nin, alacağın zarar yazıldığı vergilendirme döneminde indirim konusu yapılabileceği; şu kadar ki Vergi Usul Kanununun 323 üncü maddesine göre karşılık ayrılmak suretiyle gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınan KDV'nin bu fıkra kapsamında indirim konusu yapılabilmesi için gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gelir olarak dikkate alınmasının şart olduğu hükme bağlanmıştır.

Mükellefler tarafından yapılan mal teslimleri ve hizmet ifalarına ilişkin hesaplanan KDV'nin, söz konusu mal ve hizmet bedellerinin tahsil edilip edilmediğine bakılmaksızın beyan edilerek ödenmesi gerekmektedir.

Buna göre, 1/1/2019 tarihinden itibaren, 213 sayılı Kanunun 322 nci maddesine göre değersiz hale gelen alacaklara ilişkin hesaplanan ve beyan edilen KDV'nin indirim konusu yapılması mümkündür. 213 sayılı Kanunun 323 üncü maddesine göre karşılık ayrılmak suretiyle gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınan KDV'nin bu fıkra kapsamında indirim konusu yapılabilmesi için gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gelir olarak dikkate alınması şarttır." açıklamaları yer almaktadır.

Bu hüküm ve açıklamalar çerçevesinde, 1/1/2019 tarihinden itibaren, tarafınızca … A.Ş.'ye verilen proje çizim hizmetine ilişkin düzenlenen fatura tutarı ile arabuluculuk müessesesi dahilinde anlaşılan/uzlaşılan tutar arasındaki, değersiz alacak olarak değerlendirilecek farklarla ilgili hesaplanan ve beyan edilen KDV'nin indirim konusu yapılması mümkün bulunmaktadır.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

 

 

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

İçerik 2:


T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı

Gelir Kanunları Usul Müdürlüğü

 

 

 

Sayı

:

27575268-105[322-2019-583]-145006

20.04.2021

Konu

:

Arabuluculuk sistemi ile çözümlenen anlaşmazlık nedeniyle matrahta meydana gelen değişikliklerin KDV ve VUK karşısındaki durumu hk.

 

 

 

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzun incelenmesinden;

- 1/7/2018 tarihinde … A.Ş. firmasına verilen proje çizim hizmetine ilişkin olarak, 84.060,00 TL + % 18 KDV tutarı üzerinden A-110267 no.lu faturanın düzenlendiği, bu fatura ile ilgili olarak tarafınızca gerekli bildirimlerin yapılarak vergilerin ödendiği,

- … A.Ş. tarafından, 7 günlük itiraz süresinden sonra söz konusu faturaya noter kanalı ile itiraz edilerek tarafınıza iade edildiği, firmanız tarafından da noter kanalı ile bahse konu faturanın tekrar … A.Ş.'ye iade edildiği,

- Fatura tutarında anlaşmazlık olması nedeniyle Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Anlaşma Sistemi ile 13/3/2019 tarihinde, şirketinizce, … A.Ş. firmasına verilen proje çizim hizmeti için düzenlenecek olan 47.000 TL + KDV bedelli hizmet faturasının kendilerine tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içerisinde hizmet bedelinin tarafınıza nakden ve defaten ödeneceği, 1/7/2018 tarihli ve A-110267 no.lu faturadan kaynaklanan başkaca bir hak ve alacağınızın bulunmadığı, … A.Ş.'den bahse konu Anlaşma Belgesine konu olan sözleşme ve faturaya ilişkin hiçbir talepte bulunulmayacağı ve/veya dava açılmayacağı yönünde anlaşmaya varıldığı,

- …A.Ş.'nin, 2018 yılında düzenlenen söz konusu faturayı kayıtlarına almadığı ve bu nedenle tarafınıza iade faturası düzenlenmeyeceğinin bildirildiği, bu durumda daha önce düzenlenerek vergileri ödenen fatura ile birlikte toplamda 131.060,00 TL + % 18 KDV tutarında fatura düzenlenecek olması nedeniyle mükerrer vergilendirilmenin söz konusu olacağı

hususlarından bahisle, buna göre 2018 takvim yılında düzenlenen ve ilgili yılda beyan edilerek tahakkuk ettirilmiş olan tutarların, arabuluculuk anlaşma belgesine istinaden şüpheli alacak (tahsiline imkân kalmayan alacak) olarak kabul edilip edilemeyeceği ve arabuluculuk sistemi ile çözümlenen anlaşmazlık nedeniyle matrahta meydana gelen değişikliklerin KDV karşısındaki durumu hakkında Başkanlığımız görüşünün talep edildiği anlaşılmaktadır.

I- VERGİ USUL KANUNU YÖNÜNDEN:

(1) 213 sayılı Vergi Usul Kanununun;

- 3 üncü maddesinin (B) fıkrasında, "B) İspat: Vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya, ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır.

Vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti yemin hariç her türlü delille ispatlanabilir. Şu kadar ki, vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan şahit ifadesi ispatlama vasıtası olarak kullanılamaz.

İktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfeti bunu iddia eden tarafa aittir.",

- 19 uncu maddesinde, "Vergi alacağı vergi kanunlarının vergiyi bağladıkları olayın vukuu veya hukuki durumun tekemmülü ile doğar.

Vergi alacağı mükellef bakımından vergi borcunu teşkil eder.",

- 174 üncü maddesinde, "Defterler hesap dönemi itibariyle tutulur. Kayıtlar her hesap dönemi sonunda kapatılır ve ertesi dönem başında yeniden açılır.

Hesap dönemi normal olarak takvim yılıdır.",

- 219 uncu maddesinde, "Muameleler defterlere zamanında kaydedilir. Şöyle ki:

a) Muamelelerin işin hacmine ve icabına uygun olarak muhasebenin intizam ve vuzuhunu bozmayacak bir zaman zarfında kaydedilmesi şarttır. Bu gibi kayıtların on günden fazla geciktirilmesi caiz değildir.

b) Kayıtlarını devamlı olarak muhasebe fişleri, primanota ve bordro gibi yetkili amirlerin imza ve parafını taşıyan mazbut vesikalara dayanarak yürüten müesseselerde, muamelelerin bunlara işlenmesi, deftere işlenmesi hükmündedir. Ancak bu kayıtlar, muamelelerin esas defterlere 45 günden daha geç intikal ettirilmesine cevaz vermez.

..."

hükümlerine yer verilmiştir.

Ayrıca, anılan Kanunun "İspat edici kâğıtlar" başlıklı 227 nci maddesinde ,"Bu kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, bu kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait olan kayıtların tevsiki mecburidir."  hükmüne yer verilmiş olup, söz konusu kayıtların ise aynı Kanunun 229 ve müteakip maddelerinde yer alan veya Bakanlığımıza verilen yetkiye dayanılarak kullanılma zorunluluğu getirilen belgelerle tevsik edilmesi gerekmektedir.

Bu kapsamda, Kanunun;

- 229 uncu maddesinde faturanın, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika olduğu,

- 231 inci maddesinin birinci fıkrasının (5) numaralı bendinde faturanın, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde düzenlenmesi gerektiği, bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturaların hiç düzenlenmemiş sayılacağı,

- 232 nci maddesinde, birinci ve ikinci sınıf tüccarların, kazancı basit usulde tespit edilenlerle defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilerin; birinci ve ikinci sınıf tüccarlara, serbest meslek erbabına, kazançları basit usulde tespit olunan tüccarlara, defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilere ve vergiden muaf esnafa sattıkları emtia veya yaptıkları işler için fatura vermek ve bunlarda fatura istemek ve almak mecburiyetinde olduğu, bu sayılanlar dışında kalanların, birinci ve ikinci sınıf tüccarlar ile kazancı basit usulde tesbit edilenlerden ve defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilerden satın aldıkları emtia veya onlara yaptırdıkları iş bedelinin (2020 yılı için) 1.400 TL'yi geçmesi veya bedeli (2020 yılı için) 1.400 TL'den az olsa dahi istemeleri halinde emtiayı satanın veya işi yapanın fatura vermesinin mecburi olduğu

hükme bağlanmıştır.

Bu bağlamda, tahakkuka ilişkin bir belge olan faturanın, malın teslimi veya hizmetin ifasından itibaren, bedelin tahsil edilip edilmediğine bakılmaksızın, yedi gün içerisinde müşteri (malı satın alan veya kendisine iş yapılan) adına düzenlenmesi ve işlemin taraflarınca fatura muhteviyatı muamelenin yasal süreler dahilinde yasal defterlere intikal ettirilmesi gerekmektedir.

Ayrıca, yapılan harcamaların defter kayıtlarına intikal ettirilerek gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alınabilmesi, esas itibariyle, Vergi Usul Kanunu uygulamasında kullanılma zorunluluğu bulunan belgelerle tevsik edilmesi suretiyle mümkün bulunmaktadır.

Diğer taraftan, Vergi Usul Kanunu ve ilgili ikincil mevzuatta, kağıt ortamında düzenlenen faturanın fiziken alıcı tarafından alınmamasına/iadesine ilişkin bir düzenleme yer almamakta olup, faturaya ilişkin itiraz durumunda uygulamada, esas itibariyle, ilgili dönem (muamelelerin defterlere kayıt süresi) içinde tüm nüshalar ile birlikte fatura iptali ve yeniden fatura düzenlenmesi, harici dönemlerde ise mal iadelerinde iadeye, mal teslimi ve hizmet ifalarında bedelde satıcı aleyhine sonradan meydana gelen değişikliklerde ise bedelin düzeltilmesine yönelik olarak alıcı mükellef tarafından (işlemin mahiyetine ilişkin bir açıklamaya yer verilmek suretiyle) fatura düzenlenmesi suretiyle işlem tesis edilmektedir. Dolayısıyla, işlem bedelinin tahsil edilmemesi/ödenmemesi, bedele itiraz edilmesi ve yargı mercileri nezdinde uyuşmazlık konusu edilmiş olması söz konusu yasal süre içerisinde fatura düzenleme zorunluluğuna engel teşkil etmemektedir. Ayrıca, yukarıda belirtilen şekilde fatura iptali olmaksızın, aynı işlem için satıcı tarafından yeni (ikinci) bir fatura düzenlenmesi de mümkün bulunmamaktadır.

Buna göre, somut durumda, çeşitli nedenlerle bedele yönelik itiraz neticesinde arabuluculuk müessesi dahilinde anlaşılan/uzlaşılan tutar üzerinden, verilen proje çizim hizmetine ilişkin olarak yeni bir fatura düzenlenmesi mümkün bulunmamakta olup, alıcı tarafından adınıza bedelin düzeltilmesine yönelik olarak düzeltme amaçlı bir faturanın düzenlenmemesi halinde, ilgili dönemde yasal kayıtlara intikal ettirdiğinizi belirttiğiniz söz konusu fatura tutarı ile sulh olunan tutar arasındaki fark için, aşağıda yer verilen açıklamalar çerçevesinde işlem tesis edilmesi mümkün bulunmaktadır.

(2) Vergi Usul Kanununun 322 nci maddesinde, "Kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmıyan alacaklar değersiz alacaktır.

Değersiz alacaklar, bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybederler ve mukayyet kıymetleriyle zarara geçirilerek yok edilirler.

İşletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerin bu madde hükmüne giren değersiz alacakları, gider kaydedilmek suretiyle yok edilirler."  hükümleri yer almaktadır.

Bu madde uygulamasında, bir alacağın değersiz alacak sayılabilmesi için alacağın iş ve işletme ile ilgili olması, ticari veya zirai faaliyet sonucu olarak doğmuş bulunması, kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre alacağın tahsiline olanak kalmadığının anlaşılması gerekmektedir.

Ayrıca, bir alacağın değersiz alacak olarak değerlendirilebilmesi için kazai bir hükme veya kanaat verici bir belgeye göre alacağın tahsiline imkan kalmadığının ispatı gerekmekte olup, bahse konu madde uygulamasında esas itibariyle, kaybedilmiş, tahsiline artık imkan kalmamış, değeri sıfıra inmiş alacaklar değersiz alacaklar kapsamında değerlendirilmektedir.

Kazai bir hükümden anlaşılması gereken, alacağın tahsili için kanun yollarına başvurulmuş olması, icra takibinin yapılmış bulunması, bu müracaatlar ve takipler sonunda, alacağın ödenmeyeceğine hâkim tarafından hükmedilmiş olmasıdır. Kanaat verici vesika teriminden ise ödemeyi imkânsız hale getirmiş hal ve sebepler sonucu ortaya çıkmış belgelerin anlaşılması gerekmektedir.

Bunun yanı sıra, alacağın tahsil güçlüğünün objektif ve inandırıcı belgelerle ortaya konması değersiz alacak uygulaması bakımından önem taşımaktadır. Aksi takdirde alacakların tahsilinin mümkün olmadığının takdiri mükellefe bırakılmış olacağından, böyle bir boşluk bırakmamak amacıyla kanun koyucu tarafından, değersiz hale geldiği ileri sürülen alacağın ciddi olarak takip edildiğine ilişkin çabaların kazai bir hüküm veya kanaat verici bir vesika ile tevsiki öngörülmüştür.

Ayrıca, kanaat verici bir vesikadan ne anlaşılması gerektiği hususunda mezkûr Kanunda yeterli açıklık bulunmamakla birlikte, vergi hukuku uygulaması bakımından kanaat verici vesikalara;

- Borçlunun herhangi bir mal varlığı bırakmadan ölümü veya 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 31 ve izleyen maddelerine göre mahkemelerce borçlu hakkında verilen gaiplik kararı ve mirasçıların da mirası reddettiklerine dair sulh hukuk mahkemelerince verilmiş bulunan mirası red kararı,

- Borçlu aleyhine alacaklı tarafından açılan davayı borçlunun kazandığına dair mahkeme kararı,

- Mahkeme huzurunda alacaktan vazgeçildiğine ilişkin olarak düzenlenmiş belgeler,

- Alacaktan vazgeçildiğine dair konkordato anlaşması,

- Borçlunun dolandırıcılıktan mahkûm olması ve herhangi bir mal varlığı bulunmadığını belgeleyen resmi evrak,

- Borçlunun adresinin saptanamaması nedeniyle icra takibat dosyasının kaldırıldığını ve yasal süresi içerisinde yenileme talebinde de bulunulmadığını gösteren icra memurluğu yazısı,

- Gerek doğuşu gerekse vazgeçilmesi bakımından belli ve inandırıcı sebepleri olmak şartıyla alacaktan vazgeçildiğini gösteren anlaşmalar, (Alacaklının tek taraflı irade beyanı ile alınmasından vazgeçilen alacakların, değersiz alacak olarak zarar kaydı mümkün değildir.)

- Ticaret mahkemesince borçlu hakkında verilmiş ve ilgili masa tarafından tasfiyeye tabi tutulmuş bulunan iflas kararına ilişkin belgeler

 örnek olarak sayılabilir.

Bu itibarla, tutarına bakılmaksızın yukarıda belirtilen mahiyetteki bir alacağın değersiz alacak olarak dikkate alınabilmesi için, alacağın tahsil imkanının kalmadığının, yukarıda yer verilen açıklamalar çerçevesinde, kazai bir hükümle veya kanaat verici bir vesika ile tevsik edilmesi gerekmektedir. Aksi halde bu alacağın değersiz alacak olarak hesaplara intikal ettirilmesi ve zarar olarak kayıtlara alınmasına imkan bulunmamaktadır.

Öte yandan, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun;

- 2 nci maddesinde, "(1) Bu Kanunun uygulanmasında;

...

b) Arabuluculuk: Sistematik teknikler uygulayarak, görüşmek ve müzakerelerde bulunmak amacıyla tarafları bir araya getiren, onların birbirlerini anlamalarını ve bu suretle çözümlerini kendilerinin üretmesini sağlamak için aralarında iletişim sürecinin kurulmasını gerçekleştiren, tarafların çözüm üretemediklerinin ortaya çıkması hâlinde çözüm önerisi de getirebilen, uzmanlık eğitimi almış olan tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişinin katılımıyla ve ihtiyarî olarak yürütülen uyuşmazlık çözüm yöntemini,

 ...

ifade eder.",

- 17 nci maddesinin (2) numaralı fıkrasında, "(2) Arabuluculuk faaliyeti sonunda tarafların anlaştıkları, anlaşamadıkları veya arabuluculuk faaliyetinin nasıl sonuçlandığı bir tutanak ile belgelendirilir. Arabulucu tarafından düzenlenecek bu belge, arabulucu, taraflar, kanuni temsilcileri veya avukatlarınca imzalanır. Belge taraflar, kanuni temsilcileri veya avukatlarınca imzalanmazsa, sebebi belirtilmek suretiyle sadece arabulucu tarafından imzalanır.",

- 18 inci maddesinde, "(1) Arabuluculuk faaliyeti sonunda varılan anlaşmanın kapsamı taraflarca belirlenir; anlaşma belgesi düzenlenmesi hâlinde bu belge taraflar ve arabulucu tarafından imzalanır.

...

(4) Taraflar ve avukatları ile arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgesi, icra edilebilirlik şerhi aranmaksızın ilam niteliğinde belge sayılır.

(5) Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması hâlinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamaz."

hükümleri yer almaktadır.

Buna göre, 6325 sayılı Kanunun 18 inci maddesi uyarınca, taraflar ve avukatları ile arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgesi ilam niteliğinde belge sayıldığından, bahse konu sistem dahilinde varılan anlaşma sonucunda feragat edilen kısım için … A.Ş. tarafından adınıza bedelin düzeltilmesine yönelik olarak düzeltme amaçlı bir faturanın düzenlenmemiş olması halinde, 13/3/2019 tarihinde varılan anlaşma sonucunda feragat edilen alacak tutarının, söz konusu belgeye istinaden ilgili dönemde değersiz alacak olarak dikkate alınması mümkün bulunmaktadır.

Ancak, söz konusu alacağın değersiz hale geldiğine ilişkin arabuluculuk anlaşma belgesinin temin edildiği yıl hesaplarına zarar olarak yazılması gerekmekte olup, bu yılda zarar yazılmayan alacağın daha sonraki yıllarda değersiz alacak olarak dikkate alınması mümkün bulunmamaktadır.

II- KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN:

3065 sayılı Katma Değer Vergisi (KDV) Kanununun, 7104 sayılı Kanunun 8 inci maddesiyle değişik, 29 uncu maddesinin dördüncü fıkrasında, Vergi Usul Kanununun 322 nci maddesine göre değersiz hale gelen alacaklara ilişkin hesaplanan ve beyan edilen KDV'nin, alacağın zarar yazıldığı vergilendirme döneminde indirim konusu yapılabileceği, Vergi Usul Kanununun 323 üncü maddesine göre karşılık ayrılmak suretiyle gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınan KDV'nin bu fıkra kapsamında indirim konusu yapılabilmesi için gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gelir olarak dikkate alınmasının şart olduğu hüküm altına alınmıştır.

Konuyla ilgili olarak KDV Genel Uygulama Tebliğinin "Vergi İndirimi" başlıklı (III/C-1.) bölümünde, "...

Diğer taraftan, 7104 sayılı Kanunun 8 inci maddesiyle 3065 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinin dördüncü fıkrasında yapılan değişiklikle, Vergi Usul Kanununun 322 nci maddesine göre değersiz hale gelen alacaklara ilişkin hesaplanan ve beyan edilen KDV'nin, alacağın zarar yazıldığı vergilendirme döneminde indirim konusu yapılabileceği; şu kadar ki Vergi Usul Kanununun 323 üncü maddesine göre karşılık ayrılmak suretiyle gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınan KDV'nin bu fıkra kapsamında indirim konusu yapılabilmesi için gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gelir olarak dikkate alınmasının şart olduğu hükme bağlanmıştır.

Mükellefler tarafından yapılan mal teslimleri ve hizmet ifalarına ilişkin hesaplanan KDV'nin, söz konusu mal ve hizmet bedellerinin tahsil edilip edilmediğine bakılmaksızın beyan edilerek ödenmesi gerekmektedir.

Buna göre, 1/1/2019 tarihinden itibaren, 213 sayılı Kanunun 322 nci maddesine göre değersiz hale gelen alacaklara ilişkin hesaplanan ve beyan edilen KDV'nin indirim konusu yapılması mümkündür. 213 sayılı Kanunun 323 üncü maddesine göre karşılık ayrılmak suretiyle gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınan KDV'nin bu fıkra kapsamında indirim konusu yapılabilmesi için gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gelir olarak dikkate alınması şarttır." açıklamaları yer almaktadır.

Bu hüküm ve açıklamalar çerçevesinde, 1/1/2019 tarihinden itibaren, tarafınızca … A.Ş.'ye verilen proje çizim hizmetine ilişkin düzenlenen fatura tutarı ile arabuluculuk müessesesi dahilinde anlaşılan/uzlaşılan tutar arasındaki, değersiz alacak olarak değerlendirilecek farklarla ilgili hesaplanan ve beyan edilen KDV'nin indirim konusu yapılması mümkün bulunmaktadır.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

 

 

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Resmi Gazete No: Resmi Gazete Tarihi: Adı: UID:
İçerik:


T.C. 

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

Muğla Vergi Dairesi Başkanlığı

Gelir Kanunları Grup Müdürlüğü

 

 

 

Sayı

:

96620903-120-E.64723

11.08.2020

Konu

:

Özel hesap döneminde bordrolu çalışanların kümülatif vergi matrah sıfırlaması

 

 

  

İlgi

:

24.09.2019 tarihli özelge talep formu.

 

İlgide kayıtlı özelge talep formunun incelenmesinden, 01.09.2019-31.08.2020 döneminin şirketinize özel hesap dönemi olarak tayin edildiği belirtilerek, personelinize yapılacak ücret ödemelerinin vergilendirilmesinde söz konusu hesap döneminin mi, takvim yılının mı dikkate alınacağı hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

 

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 61 inci maddesinde, "Ücret işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerdir.

 

Ücretin ödenek, tazminat, kasa tazminatı (Mali sorumluluk tazminatı), tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olması veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartı ile kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunması onun mahiyetini değiştirmez..." hükmüne,  62 nci maddesinde ise "İşverenler hizmet erbabını işe alan, emir ve talimatları dahilinde çalıştıran gerçek ve tüzel kişilerdir."  hükmüne yer verilmiştir.

 

Aynı Kanunun 94 üncü maddesinde, tevkifat yapmak zorunda olan mükellefler sayılmış olup aynı maddenin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde de "Hizmet erbabına ödenen ücretler ile 61 inci maddede yazılı olup ücret sayılan ödemelerden (istisnadan faydalananlar hariç), 103 ve 104 üncü maddelere göre" vergi tevkifatı yapılacağı belirtilmiştir.

 

Konuya ilişkin olarak yayımlanan 128 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinin "XI-VERGİNİN HESAPLANMASI" başlıklı bölümünde, "…

 

Vergi, ücretin ödeme dönemine göre, yıllık, aylık ve günlük ücret matrahından, bu dönemler için öngörülen genel, özel ve varsa sakatlık indirimleri tutarı düşüldükten sonra, 103 üncü maddede yer alan vergi oranı uygulanmak suretiyle hesaplanacaktır.

 

Gelir Vergisi Kanununun 2361 Sayılı Kanunla değişik 104 üncü maddesine göre, ücretlerin vergilendirilmesinde esas prensip, ücretin yıllık tutarının vergisinin hesaplanması ve ödeme dönemlerine göre, aylık ödemelerde bu vergi 12'ye bölünerek, günlük ödemelerde ise aylık vergi 30'a bölünerek tevkif edilecek verginin tesbitidir." açıklamasına,

 

160 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinde, "...

 

Öte yandan, Gelir Vergisi Kanununun 104 üncü maddesinde, yıllık gelir vergisinin, vergiye tabi gelirlerin yıllık toplamından 31. maddedeki indirimler düşüldükten sonra 103. maddedeki nispetler uygulanmak suretiyle hesaplanacağı hükme bağlanmıştır. Bu hüküm ve 128 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinde yapılan açıklamalara göre, aynı işveren tarafından aynı vergilendirme dönemi içinde yapılan ücret ödemelerinin toplamı, yürürlükte olan gelir vergisi tarifesinin aynı gelir dilimi içinde kaldığı sürece, bu dilime ait vergi nispeti bu gelir dilimini aşması halinde ise aşan kısmın vergisi bir üst dilime ait vergi nispeti esas alınarak hesaplanacaktır" açıklamasına,

 

yer verilmiştir.

 

Diğer taraftan, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 174 üncü maddesinde, "Defterler hesap dönemi itibariyle tutulur. Kayıtlar her hesap dönemi sonunda kapatılır ve ertesi dönem başında yeniden açılır.

 

Hesap dönemi normal olarak takvim yılıdır.

 

Şu kadar ki, takvim yılı dönemi faaliyet ve muamelelerinin mahiyetine uygun bulunmıyanlar için, bunların müracaatı üzerine Maliye Bakanlığı 12 şer aylık özel hesap dönemleri belli edebilir.

 

Yeniden işe başlama veya işi bırakma hallerinde, hesap dönemi içinde bir yıldan eksik olan faaliyet süresi, hesap dönemi sayılır.

 

Bu maddeye göre özel hesap dönemi tayin edilenlerin ticari ve zirai kazançları, hesap dönemlerinin kapandığı takvim yılının kazancı sayılır." hükmü yer almaktadır.

 

Bu hüküm ve açıklamalar çerçevesinde, ücret gelirlerinin vergilendirilmesinde vergilendirme dönemi olarak takvim yılı esas alınmaktadır. Tevkif suretiyle vergilendirmede, takvim  yılının Ocak ayından başlanılarak yıl sonuna kadar yapılan ücret ödemeleri kümülatif matrah üzerinden vergi tarifesi uygulanmak suretiyle vergilendirilmektedir.

 

Buna göre, şirketinizin özel hesap dönemine geçilmiş olması çalışanlara ödenen ücretlerde yapılacak kesintilerin yıllık olma ilkesini değiştirmeyecektir. Dolayısıyla, şirketinizde çalışan personele yapılan ücret ödemelerinin vergilendirilmesinde takvim yılının esas alınması ve söz konusu aylık ücret ödemelerinin Gelir Vergisi Kanununun 61, 94 ve 103 üncü maddeleri uyarınca vergilendirilmesi gerekmektedir.

 

Bilgi edinilmesini rica ederim.

 

 

 

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

İçerik 1:


T.C. 

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

Muğla Vergi Dairesi Başkanlığı

Gelir Kanunları Grup Müdürlüğü

 

 

 

Sayı

:

96620903-120-E.64723

11.08.2020

Konu

:

Özel hesap döneminde bordrolu çalışanların kümülatif vergi matrah sıfırlaması

 

 

  

İlgi

:

24.09.2019 tarihli özelge talep formu.

 

İlgide kayıtlı özelge talep formunun incelenmesinden, 01.09.2019-31.08.2020 döneminin şirketinize özel hesap dönemi olarak tayin edildiği belirtilerek, personelinize yapılacak ücret ödemelerinin vergilendirilmesinde söz konusu hesap döneminin mi, takvim yılının mı dikkate alınacağı hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

 

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 61 inci maddesinde, "Ücret işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerdir.

 

Ücretin ödenek, tazminat, kasa tazminatı (Mali sorumluluk tazminatı), tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olması veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartı ile kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunması onun mahiyetini değiştirmez..." hükmüne,  62 nci maddesinde ise "İşverenler hizmet erbabını işe alan, emir ve talimatları dahilinde çalıştıran gerçek ve tüzel kişilerdir."  hükmüne yer verilmiştir.

 

Aynı Kanunun 94 üncü maddesinde, tevkifat yapmak zorunda olan mükellefler sayılmış olup aynı maddenin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde de "Hizmet erbabına ödenen ücretler ile 61 inci maddede yazılı olup ücret sayılan ödemelerden (istisnadan faydalananlar hariç), 103 ve 104 üncü maddelere göre" vergi tevkifatı yapılacağı belirtilmiştir.

 

Konuya ilişkin olarak yayımlanan 128 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinin "XI-VERGİNİN HESAPLANMASI" başlıklı bölümünde, "…

 

Vergi, ücretin ödeme dönemine göre, yıllık, aylık ve günlük ücret matrahından, bu dönemler için öngörülen genel, özel ve varsa sakatlık indirimleri tutarı düşüldükten sonra, 103 üncü maddede yer alan vergi oranı uygulanmak suretiyle hesaplanacaktır.

 

Gelir Vergisi Kanununun 2361 Sayılı Kanunla değişik 104 üncü maddesine göre, ücretlerin vergilendirilmesinde esas prensip, ücretin yıllık tutarının vergisinin hesaplanması ve ödeme dönemlerine göre, aylık ödemelerde bu vergi 12'ye bölünerek, günlük ödemelerde ise aylık vergi 30'a bölünerek tevkif edilecek verginin tesbitidir." açıklamasına,

 

160 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinde, "...

 

Öte yandan, Gelir Vergisi Kanununun 104 üncü maddesinde, yıllık gelir vergisinin, vergiye tabi gelirlerin yıllık toplamından 31. maddedeki indirimler düşüldükten sonra 103. maddedeki nispetler uygulanmak suretiyle hesaplanacağı hükme bağlanmıştır. Bu hüküm ve 128 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinde yapılan açıklamalara göre, aynı işveren tarafından aynı vergilendirme dönemi içinde yapılan ücret ödemelerinin toplamı, yürürlükte olan gelir vergisi tarifesinin aynı gelir dilimi içinde kaldığı sürece, bu dilime ait vergi nispeti bu gelir dilimini aşması halinde ise aşan kısmın vergisi bir üst dilime ait vergi nispeti esas alınarak hesaplanacaktır" açıklamasına,

 

yer verilmiştir.

 

Diğer taraftan, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 174 üncü maddesinde, "Defterler hesap dönemi itibariyle tutulur. Kayıtlar her hesap dönemi sonunda kapatılır ve ertesi dönem başında yeniden açılır.

 

Hesap dönemi normal olarak takvim yılıdır.

 

Şu kadar ki, takvim yılı dönemi faaliyet ve muamelelerinin mahiyetine uygun bulunmıyanlar için, bunların müracaatı üzerine Maliye Bakanlığı 12 şer aylık özel hesap dönemleri belli edebilir.

 

Yeniden işe başlama veya işi bırakma hallerinde, hesap dönemi içinde bir yıldan eksik olan faaliyet süresi, hesap dönemi sayılır.

 

Bu maddeye göre özel hesap dönemi tayin edilenlerin ticari ve zirai kazançları, hesap dönemlerinin kapandığı takvim yılının kazancı sayılır." hükmü yer almaktadır.

 

Bu hüküm ve açıklamalar çerçevesinde, ücret gelirlerinin vergilendirilmesinde vergilendirme dönemi olarak takvim yılı esas alınmaktadır. Tevkif suretiyle vergilendirmede, takvim  yılının Ocak ayından başlanılarak yıl sonuna kadar yapılan ücret ödemeleri kümülatif matrah üzerinden vergi tarifesi uygulanmak suretiyle vergilendirilmektedir.

 

Buna göre, şirketinizin özel hesap dönemine geçilmiş olması çalışanlara ödenen ücretlerde yapılacak kesintilerin yıllık olma ilkesini değiştirmeyecektir. Dolayısıyla, şirketinizde çalışan personele yapılan ücret ödemelerinin vergilendirilmesinde takvim yılının esas alınması ve söz konusu aylık ücret ödemelerinin Gelir Vergisi Kanununun 61, 94 ve 103 üncü maddeleri uyarınca vergilendirilmesi gerekmektedir.

 

Bilgi edinilmesini rica ederim.

 

 

 

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

İçerik 2:


T.C. 

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

Muğla Vergi Dairesi Başkanlığı

Gelir Kanunları Grup Müdürlüğü

 

 

 

Sayı

:

96620903-120-E.64723

11.08.2020

Konu

:

Özel hesap döneminde bordrolu çalışanların kümülatif vergi matrah sıfırlaması

 

 

  

İlgi

:

24.09.2019 tarihli özelge talep formu.

 

İlgide kayıtlı özelge talep formunun incelenmesinden, 01.09.2019-31.08.2020 döneminin şirketinize özel hesap dönemi olarak tayin edildiği belirtilerek, personelinize yapılacak ücret ödemelerinin vergilendirilmesinde söz konusu hesap döneminin mi, takvim yılının mı dikkate alınacağı hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

 

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 61 inci maddesinde, "Ücret işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerdir.

 

Ücretin ödenek, tazminat, kasa tazminatı (Mali sorumluluk tazminatı), tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olması veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartı ile kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunması onun mahiyetini değiştirmez..." hükmüne,  62 nci maddesinde ise "İşverenler hizmet erbabını işe alan, emir ve talimatları dahilinde çalıştıran gerçek ve tüzel kişilerdir."  hükmüne yer verilmiştir.

 

Aynı Kanunun 94 üncü maddesinde, tevkifat yapmak zorunda olan mükellefler sayılmış olup aynı maddenin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde de "Hizmet erbabına ödenen ücretler ile 61 inci maddede yazılı olup ücret sayılan ödemelerden (istisnadan faydalananlar hariç), 103 ve 104 üncü maddelere göre" vergi tevkifatı yapılacağı belirtilmiştir.

 

Konuya ilişkin olarak yayımlanan 128 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinin "XI-VERGİNİN HESAPLANMASI" başlıklı bölümünde, "…

 

Vergi, ücretin ödeme dönemine göre, yıllık, aylık ve günlük ücret matrahından, bu dönemler için öngörülen genel, özel ve varsa sakatlık indirimleri tutarı düşüldükten sonra, 103 üncü maddede yer alan vergi oranı uygulanmak suretiyle hesaplanacaktır.

 

Gelir Vergisi Kanununun 2361 Sayılı Kanunla değişik 104 üncü maddesine göre, ücretlerin vergilendirilmesinde esas prensip, ücretin yıllık tutarının vergisinin hesaplanması ve ödeme dönemlerine göre, aylık ödemelerde bu vergi 12'ye bölünerek, günlük ödemelerde ise aylık vergi 30'a bölünerek tevkif edilecek verginin tesbitidir." açıklamasına,

 

160 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinde, "...

 

Öte yandan, Gelir Vergisi Kanununun 104 üncü maddesinde, yıllık gelir vergisinin, vergiye tabi gelirlerin yıllık toplamından 31. maddedeki indirimler düşüldükten sonra 103. maddedeki nispetler uygulanmak suretiyle hesaplanacağı hükme bağlanmıştır. Bu hüküm ve 128 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinde yapılan açıklamalara göre, aynı işveren tarafından aynı vergilendirme dönemi içinde yapılan ücret ödemelerinin toplamı, yürürlükte olan gelir vergisi tarifesinin aynı gelir dilimi içinde kaldığı sürece, bu dilime ait vergi nispeti bu gelir dilimini aşması halinde ise aşan kısmın vergisi bir üst dilime ait vergi nispeti esas alınarak hesaplanacaktır" açıklamasına,

 

yer verilmiştir.

 

Diğer taraftan, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 174 üncü maddesinde, "Defterler hesap dönemi itibariyle tutulur. Kayıtlar her hesap dönemi sonunda kapatılır ve ertesi dönem başında yeniden açılır.

 

Hesap dönemi normal olarak takvim yılıdır.

 

Şu kadar ki, takvim yılı dönemi faaliyet ve muamelelerinin mahiyetine uygun bulunmıyanlar için, bunların müracaatı üzerine Maliye Bakanlığı 12 şer aylık özel hesap dönemleri belli edebilir.

 

Yeniden işe başlama veya işi bırakma hallerinde, hesap dönemi içinde bir yıldan eksik olan faaliyet süresi, hesap dönemi sayılır.

 

Bu maddeye göre özel hesap dönemi tayin edilenlerin ticari ve zirai kazançları, hesap dönemlerinin kapandığı takvim yılının kazancı sayılır." hükmü yer almaktadır.

 

Bu hüküm ve açıklamalar çerçevesinde, ücret gelirlerinin vergilendirilmesinde vergilendirme dönemi olarak takvim yılı esas alınmaktadır. Tevkif suretiyle vergilendirmede, takvim  yılının Ocak ayından başlanılarak yıl sonuna kadar yapılan ücret ödemeleri kümülatif matrah üzerinden vergi tarifesi uygulanmak suretiyle vergilendirilmektedir.

 

Buna göre, şirketinizin özel hesap dönemine geçilmiş olması çalışanlara ödenen ücretlerde yapılacak kesintilerin yıllık olma ilkesini değiştirmeyecektir. Dolayısıyla, şirketinizde çalışan personele yapılan ücret ödemelerinin vergilendirilmesinde takvim yılının esas alınması ve söz konusu aylık ücret ödemelerinin Gelir Vergisi Kanununun 61, 94 ve 103 üncü maddeleri uyarınca vergilendirilmesi gerekmektedir.

 

Bilgi edinilmesini rica ederim.

 

 

 

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Resmi Gazete No: Resmi Gazete Tarihi: Adı: UID:
İçerik:

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

 İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Gelir Kanunları Usul Grup Müdürlüğü

 

 

 

Sayı

:

11395140-105[VUK-1-20506]-549254

12.06.2018

Konu

:

Serbest Meslek Erbabının e-fatura ve e-deftere geçme zorunlulugu bulunması halinde belge düzeni.

 

İlgi

:

08/02/2017 tarih ve 162421 evrak kayıt sayılı özelge talep formunuz.

 

İlgide kayıtlı özelge talep formunuz ile; serbest meslek faaliyetinde bulunduğunuz, 2015 yılı cironuzun 10 milyon TL'yi aştığı için e-fatura ve e-defter sistemine 01/01/2017 tarihinde geçebilmek için başvuruda bulunduğunuz, 10/01/2017 tarihinde e-fatura portalı kullanıcı hesabınızın açıldığı, serbest meslek kazanç defterinin henüz elektronik ortamda tutulabilen bir defter olmadığı ve serbest meslek makbuzunun e-fatura kapsamında düzenlenemeyeceği, sürecin sehven başlatıldığının düşünüldüğü belirtilerek; e-defter ve e-fatura sistemine 01/01/2017 tarihinden itibaren geçmek zorunda olup olmadığınız ile, sisteme geçmek zorunda kalınması halinde belge düzeninin ne şekilde olacağı hususunda bilgi talep edildiği anlaşılmıştır.

 

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 172 nci maddesinde, defter tutma mecburiyeti bulunan gerçek ve tüzel kişiler sayılmış, 210 uncu maddesinde ise serbest meslek erbabının "Serbest Meslek Kazanç Defteri" tutmaları gerektiği hüküm altına alınmıştır.

 

Anılan Kanunun Mükerrer 242 nci maddesinin iki numaralı fıkrası ile Bakanlığımıza verilen yetkiye istinaden yayımlanan ve elektronik fatura kullanımına ilişkin usul ve esasları belirleyen 397 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile anonim ve limited şirketlerin elektronik fatura oluşturmalarına, alıcısına iletmelerine, muhafaza ve istenildiğinde ibraz etmelerine izin verilmiştir.

 

416 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 232'nci maddesi kapsamında fatura düzenlemek zorunda olan mükelleflere elektronik fatura uygulamasından yararlanma hakkı tanınmıştır.

 

Diğer taraftan, 13/12/2011 tarihli ve 28141 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 1 Sıra No.lu Elektronik Defter Genel Tebliği ile Vergi Usul Kanunu kapsamında tutulması zorunlu olan defterlerden www.edefter.gov.tr internet adresinde format ve standardı yayımlanan defterlerin elektronik ortamda oluşturulmasına ilişkin usul ve esaslar belirlenerek elektronik defter kullanımına izin verilmiştir.

 

Konuya ilişkin olarak yayımlanan 421 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile bazı mükellef gruplarına elektronik defter tutma ve elektronik fatura uygulamasına dahil olma zorunluluğu getirilmiştir.

 

Mezkur Tebliğ ile zorunluluk getirilen mükelleflere ilave olarak 454 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile aşağıda sayılan mükelleflere de elektronik defter tutma ve e-fatura uygulamasına geçme zorunluluğu getirilmiştir.

 

a) 2014 veya müteakip hesap dönemleri brüt satış hasılatı 10 Milyon TL ve üzeri olan mükellefler.

 

b) 6/6/2002 tarihli ve 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununa ekli I sayılı listedeki malların imali, ithali, teslimi vb. faaliyetleri nedeniyle Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK)'ndan lisans alan mükellefler. Bayilik lisansı olanlar, münhasıran bu lisansa sahip olmaları nedeniyle bu bent kapsamında değerlendirilmeyecektir.

 

c) Özel Tüketim Vergisi Kanununa ekli III sayılı listedeki malları imal, inşa ve ithal eden mükellefler.

 

(a) bendindeki şartı, 2014 hesap döneminde sağlayan mükellefler 1/1/2016 tarihinden itibaren, 2015 veya müteakip hesap dönemlerinde sağlayan mükellefler ise ilgili hesap dönemine ilişkin gelir/kurumlar vergisi beyannamesinin verileceği tarihi takip eden hesap döneminin başından itibaren, (b) ve (c) bentlerinde sayılanlardan bu Tebliğin yayım tarihinden önce lisans alan veya mükellefiyet tesis ettirenler 1/1/2016 tarihinden itibaren, bu Tebliğin yayım tarihinden sonra lisans alan veya mükellefiyet tesis ettirenler ise, lisans aldıkları ya da mükellefiyet tesis ettirdikleri tarihi izleyen hesap döneminin başından itibaren elektronik fatura ve elektronik defter uygulamasına geçmek zorundadır. Bununla birlikte, lisans ya da mükellefiyet tesis tarihi ile izleyen hesap dönemi arasındaki sürenin üç aydan kısa olması halinde isteyen mükellefler bir sonraki hesap döneminin başından itibaren elektronik defter tutabilecekler ve e-Fatura uygulamasına geçebileceklerdir.

 

Yukarıda yer alan hüküm ve açıklamalara göre; gelir vergisi mükellefiyeti bulunan şahsınızın, 01.01.2015 - 31.12.2015 dönemi brüt satış hasılatı, 454 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde belirlenen tutarı (10 Milyon TL ve üzeri) aştığından,  31.12.2016 tarihine kadar gerekli başvuruları tamamlayıp 01.01.2017 tarihinden itibaren elektronik fatura uygulamasına geçmesi gerekmektedir. Bu suretle e-Fatura uygulamasına dahil olunması, e-Fatura sistemine kayıtlı kullanıcılara düzenlenen ve bunlardan alınan sadece "fatura" belgesinin, elektronik belge olarak (e-Fatura) düzenlenmesi yükümlülüğünü getirmektedir. Şahsınıza ait faaliyetlerde fatura belgesini düzenleme yükümlülüğünüzün bulunmadığı, bir başka ifade ile faaliyetleriniz için serbest meslek makbuzu düzenlediğiniz durumda, e-Fatura düzenleme durumunuz da söz konusu olmayacaktır. Ancak, e-Fatura sistemine kayıtlı kullanıcılardan tarafınıza düzenlenmesi gereken "fatura" belgelerinin ise elektronik belge olan e-Fatura olarak düzenlenmesi gerektiği tabiidir.

 

Diğer taraftan; e-Fatura ve e-Defter uygulamalarına dahil olma zorunluluğu bulunan, e-Fatura uygulamasına geçen ancak Vergi Usul Kanununun 210 uncu maddesi gereğince "Serbest Meslek Kazanç Defteri" tutan şahsınızın, "Serbest Meslek Kazanç Defteri"nin elektronik ortamda oluşturulmasına ilişkin format ve standardın www.edefter.gov.tr  internet adresinde henüz duyurulmadığı için, duyurulacağı tarihe kadar e-Defter uygulamasına geçme zorunluluğu bulunmamaktadır.

 

Bununla birlikte; e-Fatura,  sisteme kayıtlı kullanıcılar arasında düzenlenmesi gereken bir belge olup, 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre düzenlenmesi zorunlu olan diğer belgeler arasında yer alan "Serbest Meslek Makbuzu"nun elektronik belge olarak düzenlenebilmesine ilişkin mevzuat düzenlemelerinin bulunmaması nedeniyle kağıt ortamında düzenlenmeye devam edilecektir.

 

Belirtilen açıklamalar çerçevesinde, e-Fatura uygulamasına dahil olmanız,  serbest meslek makbuzlarının 213 sayılı Vergi Usul Kanununda belirtilen usul ve esaslara dikkat ederek kağıt ortamında düzenlemesine engel teşkil etmemektedir. Diğer yandan tarafınıza e-Fatura kullanıcıları tarafından düzenlenecek faturaların ise e-Fatura kapsamında düzenlenmesi gerekmektedir.Ayrıca format ve standardı www.edefter.gov.tr internet adresinde serbest meslek kazanç defterinin duyrulmaması nedeniyle de bu defterin kağıt ortamda tutmaya devam edebileceğinizden e-Defter uygulamasına dahil olma zorunluluğunuz bulunmamaktadır.

 

Bilgi edinilmesini rica ederim.

 

 

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

İçerik 1:

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

 İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Gelir Kanunları Usul Grup Müdürlüğü

 

 

 

Sayı

:

11395140-105[VUK-1-20506]-549254

12.06.2018

Konu

:

Serbest Meslek Erbabının e-fatura ve e-deftere geçme zorunlulugu bulunması halinde belge düzeni.

 

İlgi

:

08/02/2017 tarih ve 162421 evrak kayıt sayılı özelge talep formunuz.

 

İlgide kayıtlı özelge talep formunuz ile; serbest meslek faaliyetinde bulunduğunuz, 2015 yılı cironuzun 10 milyon TL'yi aştığı için e-fatura ve e-defter sistemine 01/01/2017 tarihinde geçebilmek için başvuruda bulunduğunuz, 10/01/2017 tarihinde e-fatura portalı kullanıcı hesabınızın açıldığı, serbest meslek kazanç defterinin henüz elektronik ortamda tutulabilen bir defter olmadığı ve serbest meslek makbuzunun e-fatura kapsamında düzenlenemeyeceği, sürecin sehven başlatıldığının düşünüldüğü belirtilerek; e-defter ve e-fatura sistemine 01/01/2017 tarihinden itibaren geçmek zorunda olup olmadığınız ile, sisteme geçmek zorunda kalınması halinde belge düzeninin ne şekilde olacağı hususunda bilgi talep edildiği anlaşılmıştır.

 

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 172 nci maddesinde, defter tutma mecburiyeti bulunan gerçek ve tüzel kişiler sayılmış, 210 uncu maddesinde ise serbest meslek erbabının "Serbest Meslek Kazanç Defteri" tutmaları gerektiği hüküm altına alınmıştır.

 

Anılan Kanunun Mükerrer 242 nci maddesinin iki numaralı fıkrası ile Bakanlığımıza verilen yetkiye istinaden yayımlanan ve elektronik fatura kullanımına ilişkin usul ve esasları belirleyen 397 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile anonim ve limited şirketlerin elektronik fatura oluşturmalarına, alıcısına iletmelerine, muhafaza ve istenildiğinde ibraz etmelerine izin verilmiştir.

 

416 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 232'nci maddesi kapsamında fatura düzenlemek zorunda olan mükelleflere elektronik fatura uygulamasından yararlanma hakkı tanınmıştır.

 

Diğer taraftan, 13/12/2011 tarihli ve 28141 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 1 Sıra No.lu Elektronik Defter Genel Tebliği ile Vergi Usul Kanunu kapsamında tutulması zorunlu olan defterlerden www.edefter.gov.tr internet adresinde format ve standardı yayımlanan defterlerin elektronik ortamda oluşturulmasına ilişkin usul ve esaslar belirlenerek elektronik defter kullanımına izin verilmiştir.

 

Konuya ilişkin olarak yayımlanan 421 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile bazı mükellef gruplarına elektronik defter tutma ve elektronik fatura uygulamasına dahil olma zorunluluğu getirilmiştir.

 

Mezkur Tebliğ ile zorunluluk getirilen mükelleflere ilave olarak 454 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile aşağıda sayılan mükelleflere de elektronik defter tutma ve e-fatura uygulamasına geçme zorunluluğu getirilmiştir.

 

a) 2014 veya müteakip hesap dönemleri brüt satış hasılatı 10 Milyon TL ve üzeri olan mükellefler.

 

b) 6/6/2002 tarihli ve 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununa ekli I sayılı listedeki malların imali, ithali, teslimi vb. faaliyetleri nedeniyle Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK)'ndan lisans alan mükellefler. Bayilik lisansı olanlar, münhasıran bu lisansa sahip olmaları nedeniyle bu bent kapsamında değerlendirilmeyecektir.

 

c) Özel Tüketim Vergisi Kanununa ekli III sayılı listedeki malları imal, inşa ve ithal eden mükellefler.

 

(a) bendindeki şartı, 2014 hesap döneminde sağlayan mükellefler 1/1/2016 tarihinden itibaren, 2015 veya müteakip hesap dönemlerinde sağlayan mükellefler ise ilgili hesap dönemine ilişkin gelir/kurumlar vergisi beyannamesinin verileceği tarihi takip eden hesap döneminin başından itibaren, (b) ve (c) bentlerinde sayılanlardan bu Tebliğin yayım tarihinden önce lisans alan veya mükellefiyet tesis ettirenler 1/1/2016 tarihinden itibaren, bu Tebliğin yayım tarihinden sonra lisans alan veya mükellefiyet tesis ettirenler ise, lisans aldıkları ya da mükellefiyet tesis ettirdikleri tarihi izleyen hesap döneminin başından itibaren elektronik fatura ve elektronik defter uygulamasına geçmek zorundadır. Bununla birlikte, lisans ya da mükellefiyet tesis tarihi ile izleyen hesap dönemi arasındaki sürenin üç aydan kısa olması halinde isteyen mükellefler bir sonraki hesap döneminin başından itibaren elektronik defter tutabilecekler ve e-Fatura uygulamasına geçebileceklerdir.

 

Yukarıda yer alan hüküm ve açıklamalara göre; gelir vergisi mükellefiyeti bulunan şahsınızın, 01.01.2015 - 31.12.2015 dönemi brüt satış hasılatı, 454 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde belirlenen tutarı (10 Milyon TL ve üzeri) aştığından,  31.12.2016 tarihine kadar gerekli başvuruları tamamlayıp 01.01.2017 tarihinden itibaren elektronik fatura uygulamasına geçmesi gerekmektedir. Bu suretle e-Fatura uygulamasına dahil olunması, e-Fatura sistemine kayıtlı kullanıcılara düzenlenen ve bunlardan alınan sadece "fatura" belgesinin, elektronik belge olarak (e-Fatura) düzenlenmesi yükümlülüğünü getirmektedir. Şahsınıza ait faaliyetlerde fatura belgesini düzenleme yükümlülüğünüzün bulunmadığı, bir başka ifade ile faaliyetleriniz için serbest meslek makbuzu düzenlediğiniz durumda, e-Fatura düzenleme durumunuz da söz konusu olmayacaktır. Ancak, e-Fatura sistemine kayıtlı kullanıcılardan tarafınıza düzenlenmesi gereken "fatura" belgelerinin ise elektronik belge olan e-Fatura olarak düzenlenmesi gerektiği tabiidir.

 

Diğer taraftan; e-Fatura ve e-Defter uygulamalarına dahil olma zorunluluğu bulunan, e-Fatura uygulamasına geçen ancak Vergi Usul Kanununun 210 uncu maddesi gereğince "Serbest Meslek Kazanç Defteri" tutan şahsınızın, "Serbest Meslek Kazanç Defteri"nin elektronik ortamda oluşturulmasına ilişkin format ve standardın www.edefter.gov.tr  internet adresinde henüz duyurulmadığı için, duyurulacağı tarihe kadar e-Defter uygulamasına geçme zorunluluğu bulunmamaktadır.

 

Bununla birlikte; e-Fatura,  sisteme kayıtlı kullanıcılar arasında düzenlenmesi gereken bir belge olup, 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre düzenlenmesi zorunlu olan diğer belgeler arasında yer alan "Serbest Meslek Makbuzu"nun elektronik belge olarak düzenlenebilmesine ilişkin mevzuat düzenlemelerinin bulunmaması nedeniyle kağıt ortamında düzenlenmeye devam edilecektir.

 

Belirtilen açıklamalar çerçevesinde, e-Fatura uygulamasına dahil olmanız,  serbest meslek makbuzlarının 213 sayılı Vergi Usul Kanununda belirtilen usul ve esaslara dikkat ederek kağıt ortamında düzenlemesine engel teşkil etmemektedir. Diğer yandan tarafınıza e-Fatura kullanıcıları tarafından düzenlenecek faturaların ise e-Fatura kapsamında düzenlenmesi gerekmektedir.Ayrıca format ve standardı www.edefter.gov.tr internet adresinde serbest meslek kazanç defterinin duyrulmaması nedeniyle de bu defterin kağıt ortamda tutmaya devam edebileceğinizden e-Defter uygulamasına dahil olma zorunluluğunuz bulunmamaktadır.

 

Bilgi edinilmesini rica ederim.

 

 

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

İçerik 2:

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

 İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Gelir Kanunları Usul Grup Müdürlüğü

 

 

 

Sayı

:

11395140-105[VUK-1-20506]-549254

12.06.2018

Konu

:

Serbest Meslek Erbabının e-fatura ve e-deftere geçme zorunlulugu bulunması halinde belge düzeni.

 

İlgi

:

08/02/2017 tarih ve 162421 evrak kayıt sayılı özelge talep formunuz.

 

İlgide kayıtlı özelge talep formunuz ile; serbest meslek faaliyetinde bulunduğunuz, 2015 yılı cironuzun 10 milyon TL'yi aştığı için e-fatura ve e-defter sistemine 01/01/2017 tarihinde geçebilmek için başvuruda bulunduğunuz, 10/01/2017 tarihinde e-fatura portalı kullanıcı hesabınızın açıldığı, serbest meslek kazanç defterinin henüz elektronik ortamda tutulabilen bir defter olmadığı ve serbest meslek makbuzunun e-fatura kapsamında düzenlenemeyeceği, sürecin sehven başlatıldığının düşünüldüğü belirtilerek; e-defter ve e-fatura sistemine 01/01/2017 tarihinden itibaren geçmek zorunda olup olmadığınız ile, sisteme geçmek zorunda kalınması halinde belge düzeninin ne şekilde olacağı hususunda bilgi talep edildiği anlaşılmıştır.

 

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 172 nci maddesinde, defter tutma mecburiyeti bulunan gerçek ve tüzel kişiler sayılmış, 210 uncu maddesinde ise serbest meslek erbabının "Serbest Meslek Kazanç Defteri" tutmaları gerektiği hüküm altına alınmıştır.

 

Anılan Kanunun Mükerrer 242 nci maddesinin iki numaralı fıkrası ile Bakanlığımıza verilen yetkiye istinaden yayımlanan ve elektronik fatura kullanımına ilişkin usul ve esasları belirleyen 397 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile anonim ve limited şirketlerin elektronik fatura oluşturmalarına, alıcısına iletmelerine, muhafaza ve istenildiğinde ibraz etmelerine izin verilmiştir.

 

416 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 232'nci maddesi kapsamında fatura düzenlemek zorunda olan mükelleflere elektronik fatura uygulamasından yararlanma hakkı tanınmıştır.

 

Diğer taraftan, 13/12/2011 tarihli ve 28141 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 1 Sıra No.lu Elektronik Defter Genel Tebliği ile Vergi Usul Kanunu kapsamında tutulması zorunlu olan defterlerden www.edefter.gov.tr internet adresinde format ve standardı yayımlanan defterlerin elektronik ortamda oluşturulmasına ilişkin usul ve esaslar belirlenerek elektronik defter kullanımına izin verilmiştir.

 

Konuya ilişkin olarak yayımlanan 421 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile bazı mükellef gruplarına elektronik defter tutma ve elektronik fatura uygulamasına dahil olma zorunluluğu getirilmiştir.

 

Mezkur Tebliğ ile zorunluluk getirilen mükelleflere ilave olarak 454 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile aşağıda sayılan mükelleflere de elektronik defter tutma ve e-fatura uygulamasına geçme zorunluluğu getirilmiştir.

 

a) 2014 veya müteakip hesap dönemleri brüt satış hasılatı 10 Milyon TL ve üzeri olan mükellefler.

 

b) 6/6/2002 tarihli ve 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununa ekli I sayılı listedeki malların imali, ithali, teslimi vb. faaliyetleri nedeniyle Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK)'ndan lisans alan mükellefler. Bayilik lisansı olanlar, münhasıran bu lisansa sahip olmaları nedeniyle bu bent kapsamında değerlendirilmeyecektir.

 

c) Özel Tüketim Vergisi Kanununa ekli III sayılı listedeki malları imal, inşa ve ithal eden mükellefler.

 

(a) bendindeki şartı, 2014 hesap döneminde sağlayan mükellefler 1/1/2016 tarihinden itibaren, 2015 veya müteakip hesap dönemlerinde sağlayan mükellefler ise ilgili hesap dönemine ilişkin gelir/kurumlar vergisi beyannamesinin verileceği tarihi takip eden hesap döneminin başından itibaren, (b) ve (c) bentlerinde sayılanlardan bu Tebliğin yayım tarihinden önce lisans alan veya mükellefiyet tesis ettirenler 1/1/2016 tarihinden itibaren, bu Tebliğin yayım tarihinden sonra lisans alan veya mükellefiyet tesis ettirenler ise, lisans aldıkları ya da mükellefiyet tesis ettirdikleri tarihi izleyen hesap döneminin başından itibaren elektronik fatura ve elektronik defter uygulamasına geçmek zorundadır. Bununla birlikte, lisans ya da mükellefiyet tesis tarihi ile izleyen hesap dönemi arasındaki sürenin üç aydan kısa olması halinde isteyen mükellefler bir sonraki hesap döneminin başından itibaren elektronik defter tutabilecekler ve e-Fatura uygulamasına geçebileceklerdir.

 

Yukarıda yer alan hüküm ve açıklamalara göre; gelir vergisi mükellefiyeti bulunan şahsınızın, 01.01.2015 - 31.12.2015 dönemi brüt satış hasılatı, 454 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde belirlenen tutarı (10 Milyon TL ve üzeri) aştığından,  31.12.2016 tarihine kadar gerekli başvuruları tamamlayıp 01.01.2017 tarihinden itibaren elektronik fatura uygulamasına geçmesi gerekmektedir. Bu suretle e-Fatura uygulamasına dahil olunması, e-Fatura sistemine kayıtlı kullanıcılara düzenlenen ve bunlardan alınan sadece "fatura" belgesinin, elektronik belge olarak (e-Fatura) düzenlenmesi yükümlülüğünü getirmektedir. Şahsınıza ait faaliyetlerde fatura belgesini düzenleme yükümlülüğünüzün bulunmadığı, bir başka ifade ile faaliyetleriniz için serbest meslek makbuzu düzenlediğiniz durumda, e-Fatura düzenleme durumunuz da söz konusu olmayacaktır. Ancak, e-Fatura sistemine kayıtlı kullanıcılardan tarafınıza düzenlenmesi gereken "fatura" belgelerinin ise elektronik belge olan e-Fatura olarak düzenlenmesi gerektiği tabiidir.

 

Diğer taraftan; e-Fatura ve e-Defter uygulamalarına dahil olma zorunluluğu bulunan, e-Fatura uygulamasına geçen ancak Vergi Usul Kanununun 210 uncu maddesi gereğince "Serbest Meslek Kazanç Defteri" tutan şahsınızın, "Serbest Meslek Kazanç Defteri"nin elektronik ortamda oluşturulmasına ilişkin format ve standardın www.edefter.gov.tr  internet adresinde henüz duyurulmadığı için, duyurulacağı tarihe kadar e-Defter uygulamasına geçme zorunluluğu bulunmamaktadır.

 

Bununla birlikte; e-Fatura,  sisteme kayıtlı kullanıcılar arasında düzenlenmesi gereken bir belge olup, 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre düzenlenmesi zorunlu olan diğer belgeler arasında yer alan "Serbest Meslek Makbuzu"nun elektronik belge olarak düzenlenebilmesine ilişkin mevzuat düzenlemelerinin bulunmaması nedeniyle kağıt ortamında düzenlenmeye devam edilecektir.

 

Belirtilen açıklamalar çerçevesinde, e-Fatura uygulamasına dahil olmanız,  serbest meslek makbuzlarının 213 sayılı Vergi Usul Kanununda belirtilen usul ve esaslara dikkat ederek kağıt ortamında düzenlemesine engel teşkil etmemektedir. Diğer yandan tarafınıza e-Fatura kullanıcıları tarafından düzenlenecek faturaların ise e-Fatura kapsamında düzenlenmesi gerekmektedir.Ayrıca format ve standardı www.edefter.gov.tr internet adresinde serbest meslek kazanç defterinin duyrulmaması nedeniyle de bu defterin kağıt ortamda tutmaya devam edebileceğinizden e-Defter uygulamasına dahil olma zorunluluğunuz bulunmamaktadır.

 

Bilgi edinilmesini rica ederim.

 

 

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Resmi Gazete No: Resmi Gazete Tarihi: Adı: UID:
İçerik:

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

ANKARA VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü)

 

Sayı

:

27575268-105[221-2016-410]-416924

25.10.2018

Konu

:

Tasfiyeden vazgeçilmesi halinde verilecek beyannameler ve defter tasdiki hk.

 

  

İlgide kayıtlı özelge talep formu ve eklerinin incelenmesinden, şirketinizin 6/4/2016 tarihinde tasfiye kararı aldığı, 2/8/2016 tarihinde 1/1/2016-5/4.2016 dönemine ilişkin tasfiye öncesi kıst dönem kurumlar vergisi beyannamesini verdiği, 6/4/2016-28/8/2016 tarihleri arasında tasfiye sürecinin devam ettiği, ancak yeniden faaliyete devam edilmesi amacıyla 29/8/2016 tarihinde tasfiyeden vazgeçme kararı alındığı, 2016 yılı normal faaliyetinizde kullanılmak üzere 2015/Aralık ayında yevmiye ve envanter defterlerinin tasdik ettirildiği, ayrıca tasfiye kararı alınınca tasfiye dönemi için de defterlerin tasdik ettirildiğinden bahisle;

- Kurumlar Vergisi Kanununun 17 nci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde yer alan; "Tasfiyeden vazgeçilmesi halinde, kurum hakkında tasfiye hükümleri uygulanmaz. Böyle bir durumda, tasfiyeden vazgeçme kararı, bu kararın alındığı dönemin başından itibaren geçerli olur. Tasfiyeden vazgeçme kararının alındığı tarihe kadar verilen tasfiye dönemi beyannameleri, normal faaliyet beyannamelerinin yerine geçer…" hükmü gereği, tasfiyeden vazgeçme kararı takvim yılı başından (1/1/2016) itibaren geçerli kabul edilirse tasfiye öncesi kıst dönem (1/1/2016-5/4/2016) için verilen kurumlar vergisi beyannamesinin vergilendirme bakımından nasıl değerlendirileceği,

- Şirketinizin 2016 mali yılının, tasfiye öncesi dönem (1/1/2016-5/4/2016), tasfiye dönemi (6/4/2016-28/8/2016) ve tasfiyeden vazgeçildikten sonraki dönem (29/8/2016-31/12/2016) olmak üzere üç dönem olarak kabul edilmesi halinde, bu üç dönemde hangi resmi defterlerin (tasfiye dönemi öncesi tasdik ettirilenleri mi, yoksa tasfiye kararı sonrası tasdik ettirilenleri mi) kullanılması gerektiği

hakkında Başkanlığımızdan görüş talep edildiği anlaşılmıştır.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun "Tasfiye" başlıklı 17 nci maddesinin birinci fıkrasında;

"(1) Tasfiye dönemi: Her ne sebeple olursa olsun, tasfiye haline giren kurumlarm vergilendirilmesinde hesap dönemi yerine tasfiye dönemi geçerli olur.

a) Tasfiye, kurumun tasfiyeye girmesine ilişkin genel kurul kararının tescil edildiği tarihte başlar ve tasfiye kararının tescil edildiği tarihte sona erer. Başlangıç tarihinden aynı takvim yılı sonuna kadar olan dönem ile bu dönemden sonraki her takvim yılı ve tasfiyenin sona erdiği dönem için ilgili takvim yılı başından tasfiyenin bitiş tarihine kadar olan dönem bağımsız bir tasfiye dönemi sayılır.

b) Tasfiyenin başladığı takvim yılı içinde sona ermesi halinde tasfiye dönemi, kurumun tasfiyeye girdiği tarihten başlar ve tasfiyenin bittiği tarihe kadar devam eder.

...

d) Tasfiyeden vazgeçilmesi halinde, kurum hakkında tasfiye hükümleri uygulanmaz. Böyle bir durumda, tasfiyeden vazgeçme kararı, bu kararın alındığı dönemin başından itibaren geçerli olur. Tasfiyeden vazgeçme kararının alındığı tarihe kadar verilen tasfiye dönemi beyannameleri, normal faaliyet beyannamelerinin yerine geçer. Tasfiyesinden vazgeçilen kurumun geçici vergiyle ilgili yükümlülükleri, tasfiyeden vazgeçilmesine ilişkin kararın alındığı tarihi kapsayan geçici vergilendirme dönemi başından itibaren başlar."

hükümleri yer almıştır.

Öte yandan, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun "Defter tutacaklar" başlıklı 172 nci maddesinde defter tutma mecburiyeti bulunan gerçek ve tüzel kişiler sayılmış, "Hesap dönemi" başlıklı 174 üncü maddesinde, defterlerin hesap dönemi itibariyle tutulacağı, kayıtların her hesap dönemi sonunda kapatılacağı ve ertesi dönem başında yeniden açılacağı, hesap döneminin normal olarak takvim yılı olduğu ve yeniden işe başlama veya işi bırakma hallerinde hesap dönemi içinde bir yıldan eksik olan faaliyet süresinin hesap dönemi sayılacağı hükme bağlanmış, 220 nci maddesinde ise tasdike tabi defterler belirtilmiştir.

Ayrıca, aynı Kanunun "Tasdik Zamanı" başlıklı 221 inci maddesinde, "Bu kanunda yazılı defterleri kullanacak olanlar, bunları aşağıda yazılı zamanlarda tasdik ettirmeye mecburdurlar:

1. Öteden beri işe devam etmekte olanlar defterin kullanılacağı yıldan önce gelen son ayda;

2. Hesap dönemleri Maliye Bakanlığı tarafından tespit edilenler, defterin kullanılacağı hesap döneminden önce gelen son ayda;

3. Yeniden işe başlayanlar, sınıf değiştirenler ve yeni bir mükellefiyete girenler işe başlama, sınıf değiştirme ve yeni mükellefiyete girme tarihinden önce; vergi muafiyeti kalkanlar, muaflıktan çıkma tarihinden başlayarak on gün içinde;

4. Tasdike tabi defterlerin dolması dolayısıyla veya sair sebeplerle yıl içinde yeni defter kullanmaya mecbur olanlar bunları kullanmaya başlamadan önce." hükmüne yer verilmiştir.

Anılan Kanunun 222 nci maddesinde ise, "Defterlerini ertesi yılda da kullanmak isteyenler Ocak ayı, hesap dönemleri Maliye Bakanlığınca tespit edilenler bu dönemin ilk ayı içinde tasdiki yeniletmeye mecburdurlar." hükmü yer almaktadır.

Bu bağlamda, tasfiyenin başladığı tarih ile aynı takvim yılı sonuna kadar olan hesap dönemi ve bu dönemden sonraki her takvim yılının ayrı bir dönem kabul edilmesi nedeniyle, 213 sayılı Kanun uygulamasında her tasfiye dönemine ait kanuni defterlerin tasdiki zorunlu bulunmaktadır.

Yukarıda yer verilen hüküm ve açıklamalar çerçevesinde;

1- Şirketiniz tarafından 6/4/2016 tarihinde girilen tasfiyeden 29/8/2016 tarihinde vazgeçilmesi nedeniyle tasfiyeden vazgeçme kararının alındığı dönem başı itibariyle, başka bir deyişle 6/4/2016 tarihinden itibaren normal beyan dönemine geçilecektir. Dolayısıyla şirketiniz tarafından 6/4/2016-31/12/2016 hesap dönemine ait kurumlar vergisi beyannamesinin hesap döneminin kapandığı ayı izleyen dördüncü ayın birinci gününden yirmibeşinci günü akşamına kadar verileceği tabiidir.

2- 29/8/2016 tarihinde tasfiyeden vazgeçilmesi nedeniyle tasfiyeden vazgeçme kararının alındığı dönem başı itibariyle, başka bir deyişle 6/4/2016 tarihinden itibaren normal beyan dönemine geçilmesi nedeniyle,  6/4/2016-31/12/2016 dönemi için ilk tasfiye dönemine ilişkin tasdik ettirilmiş defterlerin kullanılmaya devam olunması gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

 

 

 

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

İçerik 1:

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

ANKARA VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü)

 

Sayı

:

27575268-105[221-2016-410]-416924

25.10.2018

Konu

:

Tasfiyeden vazgeçilmesi halinde verilecek beyannameler ve defter tasdiki hk.

 

  

İlgide kayıtlı özelge talep formu ve eklerinin incelenmesinden, şirketinizin 6/4/2016 tarihinde tasfiye kararı aldığı, 2/8/2016 tarihinde 1/1/2016-5/4.2016 dönemine ilişkin tasfiye öncesi kıst dönem kurumlar vergisi beyannamesini verdiği, 6/4/2016-28/8/2016 tarihleri arasında tasfiye sürecinin devam ettiği, ancak yeniden faaliyete devam edilmesi amacıyla 29/8/2016 tarihinde tasfiyeden vazgeçme kararı alındığı, 2016 yılı normal faaliyetinizde kullanılmak üzere 2015/Aralık ayında yevmiye ve envanter defterlerinin tasdik ettirildiği, ayrıca tasfiye kararı alınınca tasfiye dönemi için de defterlerin tasdik ettirildiğinden bahisle;

- Kurumlar Vergisi Kanununun 17 nci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde yer alan; "Tasfiyeden vazgeçilmesi halinde, kurum hakkında tasfiye hükümleri uygulanmaz. Böyle bir durumda, tasfiyeden vazgeçme kararı, bu kararın alındığı dönemin başından itibaren geçerli olur. Tasfiyeden vazgeçme kararının alındığı tarihe kadar verilen tasfiye dönemi beyannameleri, normal faaliyet beyannamelerinin yerine geçer…" hükmü gereği, tasfiyeden vazgeçme kararı takvim yılı başından (1/1/2016) itibaren geçerli kabul edilirse tasfiye öncesi kıst dönem (1/1/2016-5/4/2016) için verilen kurumlar vergisi beyannamesinin vergilendirme bakımından nasıl değerlendirileceği,

- Şirketinizin 2016 mali yılının, tasfiye öncesi dönem (1/1/2016-5/4/2016), tasfiye dönemi (6/4/2016-28/8/2016) ve tasfiyeden vazgeçildikten sonraki dönem (29/8/2016-31/12/2016) olmak üzere üç dönem olarak kabul edilmesi halinde, bu üç dönemde hangi resmi defterlerin (tasfiye dönemi öncesi tasdik ettirilenleri mi, yoksa tasfiye kararı sonrası tasdik ettirilenleri mi) kullanılması gerektiği

hakkında Başkanlığımızdan görüş talep edildiği anlaşılmıştır.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun "Tasfiye" başlıklı 17 nci maddesinin birinci fıkrasında;

"(1) Tasfiye dönemi: Her ne sebeple olursa olsun, tasfiye haline giren kurumlarm vergilendirilmesinde hesap dönemi yerine tasfiye dönemi geçerli olur.

a) Tasfiye, kurumun tasfiyeye girmesine ilişkin genel kurul kararının tescil edildiği tarihte başlar ve tasfiye kararının tescil edildiği tarihte sona erer. Başlangıç tarihinden aynı takvim yılı sonuna kadar olan dönem ile bu dönemden sonraki her takvim yılı ve tasfiyenin sona erdiği dönem için ilgili takvim yılı başından tasfiyenin bitiş tarihine kadar olan dönem bağımsız bir tasfiye dönemi sayılır.

b) Tasfiyenin başladığı takvim yılı içinde sona ermesi halinde tasfiye dönemi, kurumun tasfiyeye girdiği tarihten başlar ve tasfiyenin bittiği tarihe kadar devam eder.

...

d) Tasfiyeden vazgeçilmesi halinde, kurum hakkında tasfiye hükümleri uygulanmaz. Böyle bir durumda, tasfiyeden vazgeçme kararı, bu kararın alındığı dönemin başından itibaren geçerli olur. Tasfiyeden vazgeçme kararının alındığı tarihe kadar verilen tasfiye dönemi beyannameleri, normal faaliyet beyannamelerinin yerine geçer. Tasfiyesinden vazgeçilen kurumun geçici vergiyle ilgili yükümlülükleri, tasfiyeden vazgeçilmesine ilişkin kararın alındığı tarihi kapsayan geçici vergilendirme dönemi başından itibaren başlar."

hükümleri yer almıştır.

Öte yandan, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun "Defter tutacaklar" başlıklı 172 nci maddesinde defter tutma mecburiyeti bulunan gerçek ve tüzel kişiler sayılmış, "Hesap dönemi" başlıklı 174 üncü maddesinde, defterlerin hesap dönemi itibariyle tutulacağı, kayıtların her hesap dönemi sonunda kapatılacağı ve ertesi dönem başında yeniden açılacağı, hesap döneminin normal olarak takvim yılı olduğu ve yeniden işe başlama veya işi bırakma hallerinde hesap dönemi içinde bir yıldan eksik olan faaliyet süresinin hesap dönemi sayılacağı hükme bağlanmış, 220 nci maddesinde ise tasdike tabi defterler belirtilmiştir.

Ayrıca, aynı Kanunun "Tasdik Zamanı" başlıklı 221 inci maddesinde, "Bu kanunda yazılı defterleri kullanacak olanlar, bunları aşağıda yazılı zamanlarda tasdik ettirmeye mecburdurlar:

1. Öteden beri işe devam etmekte olanlar defterin kullanılacağı yıldan önce gelen son ayda;

2. Hesap dönemleri Maliye Bakanlığı tarafından tespit edilenler, defterin kullanılacağı hesap döneminden önce gelen son ayda;

3. Yeniden işe başlayanlar, sınıf değiştirenler ve yeni bir mükellefiyete girenler işe başlama, sınıf değiştirme ve yeni mükellefiyete girme tarihinden önce; vergi muafiyeti kalkanlar, muaflıktan çıkma tarihinden başlayarak on gün içinde;

4. Tasdike tabi defterlerin dolması dolayısıyla veya sair sebeplerle yıl içinde yeni defter kullanmaya mecbur olanlar bunları kullanmaya başlamadan önce." hükmüne yer verilmiştir.

Anılan Kanunun 222 nci maddesinde ise, "Defterlerini ertesi yılda da kullanmak isteyenler Ocak ayı, hesap dönemleri Maliye Bakanlığınca tespit edilenler bu dönemin ilk ayı içinde tasdiki yeniletmeye mecburdurlar." hükmü yer almaktadır.

Bu bağlamda, tasfiyenin başladığı tarih ile aynı takvim yılı sonuna kadar olan hesap dönemi ve bu dönemden sonraki her takvim yılının ayrı bir dönem kabul edilmesi nedeniyle, 213 sayılı Kanun uygulamasında her tasfiye dönemine ait kanuni defterlerin tasdiki zorunlu bulunmaktadır.

Yukarıda yer verilen hüküm ve açıklamalar çerçevesinde;

1- Şirketiniz tarafından 6/4/2016 tarihinde girilen tasfiyeden 29/8/2016 tarihinde vazgeçilmesi nedeniyle tasfiyeden vazgeçme kararının alındığı dönem başı itibariyle, başka bir deyişle 6/4/2016 tarihinden itibaren normal beyan dönemine geçilecektir. Dolayısıyla şirketiniz tarafından 6/4/2016-31/12/2016 hesap dönemine ait kurumlar vergisi beyannamesinin hesap döneminin kapandığı ayı izleyen dördüncü ayın birinci gününden yirmibeşinci günü akşamına kadar verileceği tabiidir.

2- 29/8/2016 tarihinde tasfiyeden vazgeçilmesi nedeniyle tasfiyeden vazgeçme kararının alındığı dönem başı itibariyle, başka bir deyişle 6/4/2016 tarihinden itibaren normal beyan dönemine geçilmesi nedeniyle,  6/4/2016-31/12/2016 dönemi için ilk tasfiye dönemine ilişkin tasdik ettirilmiş defterlerin kullanılmaya devam olunması gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

 

 

 

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

İçerik 2:

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

ANKARA VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü)

 

Sayı

:

27575268-105[221-2016-410]-416924

25.10.2018

Konu

:

Tasfiyeden vazgeçilmesi halinde verilecek beyannameler ve defter tasdiki hk.

 

  

İlgide kayıtlı özelge talep formu ve eklerinin incelenmesinden, şirketinizin 6/4/2016 tarihinde tasfiye kararı aldığı, 2/8/2016 tarihinde 1/1/2016-5/4.2016 dönemine ilişkin tasfiye öncesi kıst dönem kurumlar vergisi beyannamesini verdiği, 6/4/2016-28/8/2016 tarihleri arasında tasfiye sürecinin devam ettiği, ancak yeniden faaliyete devam edilmesi amacıyla 29/8/2016 tarihinde tasfiyeden vazgeçme kararı alındığı, 2016 yılı normal faaliyetinizde kullanılmak üzere 2015/Aralık ayında yevmiye ve envanter defterlerinin tasdik ettirildiği, ayrıca tasfiye kararı alınınca tasfiye dönemi için de defterlerin tasdik ettirildiğinden bahisle;

- Kurumlar Vergisi Kanununun 17 nci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde yer alan; "Tasfiyeden vazgeçilmesi halinde, kurum hakkında tasfiye hükümleri uygulanmaz. Böyle bir durumda, tasfiyeden vazgeçme kararı, bu kararın alındığı dönemin başından itibaren geçerli olur. Tasfiyeden vazgeçme kararının alındığı tarihe kadar verilen tasfiye dönemi beyannameleri, normal faaliyet beyannamelerinin yerine geçer…" hükmü gereği, tasfiyeden vazgeçme kararı takvim yılı başından (1/1/2016) itibaren geçerli kabul edilirse tasfiye öncesi kıst dönem (1/1/2016-5/4/2016) için verilen kurumlar vergisi beyannamesinin vergilendirme bakımından nasıl değerlendirileceği,

- Şirketinizin 2016 mali yılının, tasfiye öncesi dönem (1/1/2016-5/4/2016), tasfiye dönemi (6/4/2016-28/8/2016) ve tasfiyeden vazgeçildikten sonraki dönem (29/8/2016-31/12/2016) olmak üzere üç dönem olarak kabul edilmesi halinde, bu üç dönemde hangi resmi defterlerin (tasfiye dönemi öncesi tasdik ettirilenleri mi, yoksa tasfiye kararı sonrası tasdik ettirilenleri mi) kullanılması gerektiği

hakkında Başkanlığımızdan görüş talep edildiği anlaşılmıştır.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun "Tasfiye" başlıklı 17 nci maddesinin birinci fıkrasında;

"(1) Tasfiye dönemi: Her ne sebeple olursa olsun, tasfiye haline giren kurumlarm vergilendirilmesinde hesap dönemi yerine tasfiye dönemi geçerli olur.

a) Tasfiye, kurumun tasfiyeye girmesine ilişkin genel kurul kararının tescil edildiği tarihte başlar ve tasfiye kararının tescil edildiği tarihte sona erer. Başlangıç tarihinden aynı takvim yılı sonuna kadar olan dönem ile bu dönemden sonraki her takvim yılı ve tasfiyenin sona erdiği dönem için ilgili takvim yılı başından tasfiyenin bitiş tarihine kadar olan dönem bağımsız bir tasfiye dönemi sayılır.

b) Tasfiyenin başladığı takvim yılı içinde sona ermesi halinde tasfiye dönemi, kurumun tasfiyeye girdiği tarihten başlar ve tasfiyenin bittiği tarihe kadar devam eder.

...

d) Tasfiyeden vazgeçilmesi halinde, kurum hakkında tasfiye hükümleri uygulanmaz. Böyle bir durumda, tasfiyeden vazgeçme kararı, bu kararın alındığı dönemin başından itibaren geçerli olur. Tasfiyeden vazgeçme kararının alındığı tarihe kadar verilen tasfiye dönemi beyannameleri, normal faaliyet beyannamelerinin yerine geçer. Tasfiyesinden vazgeçilen kurumun geçici vergiyle ilgili yükümlülükleri, tasfiyeden vazgeçilmesine ilişkin kararın alındığı tarihi kapsayan geçici vergilendirme dönemi başından itibaren başlar."

hükümleri yer almıştır.

Öte yandan, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun "Defter tutacaklar" başlıklı 172 nci maddesinde defter tutma mecburiyeti bulunan gerçek ve tüzel kişiler sayılmış, "Hesap dönemi" başlıklı 174 üncü maddesinde, defterlerin hesap dönemi itibariyle tutulacağı, kayıtların her hesap dönemi sonunda kapatılacağı ve ertesi dönem başında yeniden açılacağı, hesap döneminin normal olarak takvim yılı olduğu ve yeniden işe başlama veya işi bırakma hallerinde hesap dönemi içinde bir yıldan eksik olan faaliyet süresinin hesap dönemi sayılacağı hükme bağlanmış, 220 nci maddesinde ise tasdike tabi defterler belirtilmiştir.

Ayrıca, aynı Kanunun "Tasdik Zamanı" başlıklı 221 inci maddesinde, "Bu kanunda yazılı defterleri kullanacak olanlar, bunları aşağıda yazılı zamanlarda tasdik ettirmeye mecburdurlar:

1. Öteden beri işe devam etmekte olanlar defterin kullanılacağı yıldan önce gelen son ayda;

2. Hesap dönemleri Maliye Bakanlığı tarafından tespit edilenler, defterin kullanılacağı hesap döneminden önce gelen son ayda;

3. Yeniden işe başlayanlar, sınıf değiştirenler ve yeni bir mükellefiyete girenler işe başlama, sınıf değiştirme ve yeni mükellefiyete girme tarihinden önce; vergi muafiyeti kalkanlar, muaflıktan çıkma tarihinden başlayarak on gün içinde;

4. Tasdike tabi defterlerin dolması dolayısıyla veya sair sebeplerle yıl içinde yeni defter kullanmaya mecbur olanlar bunları kullanmaya başlamadan önce." hükmüne yer verilmiştir.

Anılan Kanunun 222 nci maddesinde ise, "Defterlerini ertesi yılda da kullanmak isteyenler Ocak ayı, hesap dönemleri Maliye Bakanlığınca tespit edilenler bu dönemin ilk ayı içinde tasdiki yeniletmeye mecburdurlar." hükmü yer almaktadır.

Bu bağlamda, tasfiyenin başladığı tarih ile aynı takvim yılı sonuna kadar olan hesap dönemi ve bu dönemden sonraki her takvim yılının ayrı bir dönem kabul edilmesi nedeniyle, 213 sayılı Kanun uygulamasında her tasfiye dönemine ait kanuni defterlerin tasdiki zorunlu bulunmaktadır.

Yukarıda yer verilen hüküm ve açıklamalar çerçevesinde;

1- Şirketiniz tarafından 6/4/2016 tarihinde girilen tasfiyeden 29/8/2016 tarihinde vazgeçilmesi nedeniyle tasfiyeden vazgeçme kararının alındığı dönem başı itibariyle, başka bir deyişle 6/4/2016 tarihinden itibaren normal beyan dönemine geçilecektir. Dolayısıyla şirketiniz tarafından 6/4/2016-31/12/2016 hesap dönemine ait kurumlar vergisi beyannamesinin hesap döneminin kapandığı ayı izleyen dördüncü ayın birinci gününden yirmibeşinci günü akşamına kadar verileceği tabiidir.

2- 29/8/2016 tarihinde tasfiyeden vazgeçilmesi nedeniyle tasfiyeden vazgeçme kararının alındığı dönem başı itibariyle, başka bir deyişle 6/4/2016 tarihinden itibaren normal beyan dönemine geçilmesi nedeniyle,  6/4/2016-31/12/2016 dönemi için ilk tasfiye dönemine ilişkin tasdik ettirilmiş defterlerin kullanılmaya devam olunması gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

 

 

 

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Resmi Gazete No: Resmi Gazete Tarihi: Adı: UID:
İçerik:

T.C.

GELİR İDARESİ   BAŞKANLIĞI

MANİSA VERGİ   DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef   Hizmetleri Grup Müdürlüğü

 

 

 

Sayı

:

85373914-125[49.01.07]-78

20/08/2013

Konu

:

Geçmiş yıllara ilişkin giderlerin indirim konusu   yapılıp yapılamayacağı.

 

     

 

            İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda; 2011 yılına ait olup, dönem yasal kayıtları tamamlanarak, kapanış işlemleri gerçekleştikten sonra tarafınıza ulaşan ve yasal defterlere kayıt imkanı kalmayan gider (telefon, elektrik, su, doğalgaz, posta, sağlık malzemesi, banka masrafları gibi) faturalarını, tahakkuk ve dönemsellik ilkesi gereğince, KVK-6/2007-1 sayılı Sirkülerde yapılan açıklamalar çerçevesinde beyannamenin “Kazancın bulunması halinde indirilecek istisna ve indirimler" bölümündeki "Diğer indirim ve istisnalar” bölümünde indirim konusu yaptığınız, söz konusu faturalara ait tutarları mükerrer indirime mahal vermeyecek şekilde 2012 yılı defterlerine kanunen kabul edilmeyen gider olarak kaydettiğiniz belirtilerek, yapılan işlemlerin doğru olup olmadığı hususunda görüş talep edilmektedir.

            5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6 ncı maddesinde, kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı ve safi kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmış olup, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı maddesinde safi kurum kazancının tespitinde indirilebilecek giderler sayılmıştır.

            Ticari kazancın tespitinde iki temel ilke geçerlidir. Bunlar “dönemsellik” ve “tahakkuk esası” ilkeleridir.Tahakkuk esası ilkesinde, gelir veya giderin miktar ve mahiyet itibariyle kesinleşmiş olması, yani geliri veya gideri doğuran işlemin tekemmül etmesinin yanı sıra, bu işlemin miktarının ve işlemden kaynaklanan alacağın veya borcun ödeme şartlarının da belirlenmiş olması gereklidir. Dönemsellik ilkesi ise, bu gelir veya giderin ilgili olduğu döneme intikalinin sağlanmasıdır. Dönemsellik, tahakkuk etmiş bir gelir için söz konusudur. Bu esaslar dikkate alındığında, bir gelir unsurunun, özel bir düzenleme olmadığı sürece mahiyet ve tutar itibariyle kesinleştiği dönem kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir.

            Bu hüküm uyarınca ticari faaliyetle ilgili olarak yapılan ve indirimi mümkün olan giderler, ilgili bulunduğu yılın ticari kazancının tespitinde dikkate alınabilecektir. Ayrıca, ticari kazancın tespitinde tahakkuk esası geçerli olduğundan, bir giderin safi kazancın tespitinde indirim konusu yapılabilmesi için mahiyet ve tutar itibariyle kesinleşmiş olması yeterlidir.

            KVK-6/2007-1 sayılı Sirkülerin "Zarar olsa dahi indirilecek istisnalar ve indirimler"bölümünün "65- Diğer İndirimler" alt bölümünde; "bu satıra yazılacak indirim ve istisna konusu kazançların bulunması halinde bunların nelerden oluştuğu hususu da beyannameye eklenen yazıda ayrıca belirtilecektir. E-Beyannamede ise "Diğer İndirim ve İstisnalar" satırının doldurulması durumunda, her bir indirim ve istisnanın hangi mevzuattan veya işlemden kaynaklandığı belirtilecek şekilde ayrı ayrı satırlara yazılması gerekmektedir." açıklamasına yer verilmiştir.

            Buna  göre; 2011 yılına ait olan ancak, hesap dönemi kapandıktan sonra gelen gider faturalarında yer alan tutarların tahakkuk ettikleri 2011 yılının gideri olarak değerlendirilmesi ve fatura tarihinin içinde bulunduğu 2011 yılının kurum kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir. Dolayısıyla bu fatura tutarları, kurumlar vergisi beyannamesinde "Zarar olsa dahi indirilecek istisnalar ve indirimler" bölümündeki "Diğer indirim ve istisnalar" satırında açıklama da girilerek gösterilmek suretiyle kurum kazancından indirim konusu yapılabilecektir. Ayrıca, söz konusu faturalar 2012 yılında kayıtlara alınarak bu dönemde kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate alınacaktır.

            Öte yandan, 2011 yılına ilişkin banka hesaplarının kullanımı nedeniyle şirketinize, 2012 yılında düzenlenen ekstrelerle yansıtılan hesap işletim ücreti, masraf v.b. giderlerin ise 2012 hesap döneminin kurum kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir.

            Bilgi edinilmesini rica ederim.  

 

 

 

 

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

İçerik 1:

T.C.

GELİR İDARESİ   BAŞKANLIĞI

MANİSA VERGİ   DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef   Hizmetleri Grup Müdürlüğü

 

 

 

Sayı

:

85373914-125[49.01.07]-78

20/08/2013

Konu

:

Geçmiş yıllara ilişkin giderlerin indirim konusu   yapılıp yapılamayacağı.

 

     

 

            İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda; 2011 yılına ait olup, dönem yasal kayıtları tamamlanarak, kapanış işlemleri gerçekleştikten sonra tarafınıza ulaşan ve yasal defterlere kayıt imkanı kalmayan gider (telefon, elektrik, su, doğalgaz, posta, sağlık malzemesi, banka masrafları gibi) faturalarını, tahakkuk ve dönemsellik ilkesi gereğince, KVK-6/2007-1 sayılı Sirkülerde yapılan açıklamalar çerçevesinde beyannamenin “Kazancın bulunması halinde indirilecek istisna ve indirimler" bölümündeki "Diğer indirim ve istisnalar” bölümünde indirim konusu yaptığınız, söz konusu faturalara ait tutarları mükerrer indirime mahal vermeyecek şekilde 2012 yılı defterlerine kanunen kabul edilmeyen gider olarak kaydettiğiniz belirtilerek, yapılan işlemlerin doğru olup olmadığı hususunda görüş talep edilmektedir.

            5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6 ncı maddesinde, kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı ve safi kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmış olup, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı maddesinde safi kurum kazancının tespitinde indirilebilecek giderler sayılmıştır.

            Ticari kazancın tespitinde iki temel ilke geçerlidir. Bunlar “dönemsellik” ve “tahakkuk esası” ilkeleridir.Tahakkuk esası ilkesinde, gelir veya giderin miktar ve mahiyet itibariyle kesinleşmiş olması, yani geliri veya gideri doğuran işlemin tekemmül etmesinin yanı sıra, bu işlemin miktarının ve işlemden kaynaklanan alacağın veya borcun ödeme şartlarının da belirlenmiş olması gereklidir. Dönemsellik ilkesi ise, bu gelir veya giderin ilgili olduğu döneme intikalinin sağlanmasıdır. Dönemsellik, tahakkuk etmiş bir gelir için söz konusudur. Bu esaslar dikkate alındığında, bir gelir unsurunun, özel bir düzenleme olmadığı sürece mahiyet ve tutar itibariyle kesinleştiği dönem kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir.

            Bu hüküm uyarınca ticari faaliyetle ilgili olarak yapılan ve indirimi mümkün olan giderler, ilgili bulunduğu yılın ticari kazancının tespitinde dikkate alınabilecektir. Ayrıca, ticari kazancın tespitinde tahakkuk esası geçerli olduğundan, bir giderin safi kazancın tespitinde indirim konusu yapılabilmesi için mahiyet ve tutar itibariyle kesinleşmiş olması yeterlidir.

            KVK-6/2007-1 sayılı Sirkülerin "Zarar olsa dahi indirilecek istisnalar ve indirimler"bölümünün "65- Diğer İndirimler" alt bölümünde; "bu satıra yazılacak indirim ve istisna konusu kazançların bulunması halinde bunların nelerden oluştuğu hususu da beyannameye eklenen yazıda ayrıca belirtilecektir. E-Beyannamede ise "Diğer İndirim ve İstisnalar" satırının doldurulması durumunda, her bir indirim ve istisnanın hangi mevzuattan veya işlemden kaynaklandığı belirtilecek şekilde ayrı ayrı satırlara yazılması gerekmektedir." açıklamasına yer verilmiştir.

            Buna  göre; 2011 yılına ait olan ancak, hesap dönemi kapandıktan sonra gelen gider faturalarında yer alan tutarların tahakkuk ettikleri 2011 yılının gideri olarak değerlendirilmesi ve fatura tarihinin içinde bulunduğu 2011 yılının kurum kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir. Dolayısıyla bu fatura tutarları, kurumlar vergisi beyannamesinde "Zarar olsa dahi indirilecek istisnalar ve indirimler" bölümündeki "Diğer indirim ve istisnalar" satırında açıklama da girilerek gösterilmek suretiyle kurum kazancından indirim konusu yapılabilecektir. Ayrıca, söz konusu faturalar 2012 yılında kayıtlara alınarak bu dönemde kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate alınacaktır.

            Öte yandan, 2011 yılına ilişkin banka hesaplarının kullanımı nedeniyle şirketinize, 2012 yılında düzenlenen ekstrelerle yansıtılan hesap işletim ücreti, masraf v.b. giderlerin ise 2012 hesap döneminin kurum kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir.

            Bilgi edinilmesini rica ederim.  

 

 

 

 

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

İçerik 2:

T.C.

GELİR İDARESİ   BAŞKANLIĞI

MANİSA VERGİ   DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef   Hizmetleri Grup Müdürlüğü

 

 

 

Sayı

:

85373914-125[49.01.07]-78

20/08/2013

Konu

:

Geçmiş yıllara ilişkin giderlerin indirim konusu   yapılıp yapılamayacağı.

 

     

 

            İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda; 2011 yılına ait olup, dönem yasal kayıtları tamamlanarak, kapanış işlemleri gerçekleştikten sonra tarafınıza ulaşan ve yasal defterlere kayıt imkanı kalmayan gider (telefon, elektrik, su, doğalgaz, posta, sağlık malzemesi, banka masrafları gibi) faturalarını, tahakkuk ve dönemsellik ilkesi gereğince, KVK-6/2007-1 sayılı Sirkülerde yapılan açıklamalar çerçevesinde beyannamenin “Kazancın bulunması halinde indirilecek istisna ve indirimler" bölümündeki "Diğer indirim ve istisnalar” bölümünde indirim konusu yaptığınız, söz konusu faturalara ait tutarları mükerrer indirime mahal vermeyecek şekilde 2012 yılı defterlerine kanunen kabul edilmeyen gider olarak kaydettiğiniz belirtilerek, yapılan işlemlerin doğru olup olmadığı hususunda görüş talep edilmektedir.

            5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6 ncı maddesinde, kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı ve safi kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmış olup, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı maddesinde safi kurum kazancının tespitinde indirilebilecek giderler sayılmıştır.

            Ticari kazancın tespitinde iki temel ilke geçerlidir. Bunlar “dönemsellik” ve “tahakkuk esası” ilkeleridir.Tahakkuk esası ilkesinde, gelir veya giderin miktar ve mahiyet itibariyle kesinleşmiş olması, yani geliri veya gideri doğuran işlemin tekemmül etmesinin yanı sıra, bu işlemin miktarının ve işlemden kaynaklanan alacağın veya borcun ödeme şartlarının da belirlenmiş olması gereklidir. Dönemsellik ilkesi ise, bu gelir veya giderin ilgili olduğu döneme intikalinin sağlanmasıdır. Dönemsellik, tahakkuk etmiş bir gelir için söz konusudur. Bu esaslar dikkate alındığında, bir gelir unsurunun, özel bir düzenleme olmadığı sürece mahiyet ve tutar itibariyle kesinleştiği dönem kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir.

            Bu hüküm uyarınca ticari faaliyetle ilgili olarak yapılan ve indirimi mümkün olan giderler, ilgili bulunduğu yılın ticari kazancının tespitinde dikkate alınabilecektir. Ayrıca, ticari kazancın tespitinde tahakkuk esası geçerli olduğundan, bir giderin safi kazancın tespitinde indirim konusu yapılabilmesi için mahiyet ve tutar itibariyle kesinleşmiş olması yeterlidir.

            KVK-6/2007-1 sayılı Sirkülerin "Zarar olsa dahi indirilecek istisnalar ve indirimler"bölümünün "65- Diğer İndirimler" alt bölümünde; "bu satıra yazılacak indirim ve istisna konusu kazançların bulunması halinde bunların nelerden oluştuğu hususu da beyannameye eklenen yazıda ayrıca belirtilecektir. E-Beyannamede ise "Diğer İndirim ve İstisnalar" satırının doldurulması durumunda, her bir indirim ve istisnanın hangi mevzuattan veya işlemden kaynaklandığı belirtilecek şekilde ayrı ayrı satırlara yazılması gerekmektedir." açıklamasına yer verilmiştir.

            Buna  göre; 2011 yılına ait olan ancak, hesap dönemi kapandıktan sonra gelen gider faturalarında yer alan tutarların tahakkuk ettikleri 2011 yılının gideri olarak değerlendirilmesi ve fatura tarihinin içinde bulunduğu 2011 yılının kurum kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir. Dolayısıyla bu fatura tutarları, kurumlar vergisi beyannamesinde "Zarar olsa dahi indirilecek istisnalar ve indirimler" bölümündeki "Diğer indirim ve istisnalar" satırında açıklama da girilerek gösterilmek suretiyle kurum kazancından indirim konusu yapılabilecektir. Ayrıca, söz konusu faturalar 2012 yılında kayıtlara alınarak bu dönemde kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate alınacaktır.

            Öte yandan, 2011 yılına ilişkin banka hesaplarının kullanımı nedeniyle şirketinize, 2012 yılında düzenlenen ekstrelerle yansıtılan hesap işletim ücreti, masraf v.b. giderlerin ise 2012 hesap döneminin kurum kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir.

            Bilgi edinilmesini rica ederim.  

 

 

 

 

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Resmi Gazete No: Resmi Gazete Tarihi: Adı: UID:
İçerik:

T.C.

GELİR İDARESİ   BAŞKANLIĞI

 İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef   Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü)

 

 

 

Sayı

:

62030549-125[8-2014/372]-75345

18/08/2015

Konu

:

Geçmiş döneme ilişkin hesaplanan faizin gider olarak   yazılıp yazılmayacağı ve dönemsellik ilkesi gereğince hangi dönemde beyan   edileceği.

 

     

 

            İlgide kayıtlı özelge talep formunun incelenmesinden, tıp merkezi olarak faaliyet gösteren Şirketinizin Sosyal Güvenlik Kurumu ile yapmış olduğu sözleşme gereğince verdiği hizmet karşılığında Kurumdan tahsil edilmek üzere aylık olarak fatura düzenlediği; ancak, fatura tarihinden sonra yapılan incelemelerde bazı hizmetlerin kurum tarafından kabul edilmediği ve hizmet karşılığı Şirketinizce daha önce tahsil edilen bedellerin faizi ile birlikte hakedişlerinizden kesildiği belirtilerek, söz konusu faizin kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınıp alınamayacağı konusunda Başkanlığımız görüşünün sorulduğu anlaşılmıştır.

 

            5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında, kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, ikinci fıkrasında safi kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun ticarî kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır.

 

            Buna göre, safi kurum kazancının tespitinde Kurumlar Vergisi Kanununun 8 inci maddesi ile Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı maddesinde yer alan giderler indirilebilecektir.

 

            Gelir Vergisi Kanununun "İndirilecek Giderler" başlıklı 40 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde, ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderlerin, (3) numaralı bendinde ise işle ilgili olmak şartıyla, mukavelenameye, ilama veya kanun emrine istinaden ödenen zarar, ziyan ve tazminatların safi kazancın tespitinde gider olarak indirilebileceği belirtilmiştir.

 

            Kurumlar Vergisi Kanununun "Kabul Edilmeyen İndirimler" başlıklı 11 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde bu Kanuna göre hesaplanan kurumlar vergisi ile her türlü para cezaları, vergi cezaları, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre ödenen cezalar, gecikme zamları ve faizler ile Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre ödenen gecikme faizlerinin; (g) bendinde ise, sözleşmelerde cezai şart olarak konulan tazminatlar hariç olmak üzere, kurumun kendisinin, ortaklarının, yöneticilerinin ve çalışanlarının suçlarından doğan maddi ve manevi zarar ile tazminat giderlerinin kurum kazancının tespitinde gider olarak indirilemeyeceği hükme bağlanmıştır.

 

            1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin "11.5. Hesaplanan kurumlar vergisi ile her türlü para cezaları ile vergi cezaları ve gecikme zamları" başlıklı bölümünde;

 

            "Kurumlar Vergisi Kanununa göre hesaplanan kurumlar vergisi ile her türlü para cezaları, vergi cezaları, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre ödenen cezalar, gecikme zamları ve faizleri ile 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre ödenen gecikme faizi ile pişmanlık zammının kurum kazancından indirimi kabul edilmemektedir. 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tecil edilen vergilere ilişkin tecil faizleri de bu kapsamda olup kurum kazancından gider olarak indirilmesi mümkün değildir.

 

            Öte yandan, sosyal güvenlik kurumlarına ödenen gecikme cezaları ile gecikme zamları da bu kapsamda gider olarak indirilemeyecektir."

 

            denilmiştir.

 

            Aynı tebliğin,"11.8. Kurumun kendisinin, ortaklarının, yöneticilerinin ve çalışanlarının suçlarından doğan tazminat giderleri" başlıklı bölümünde de;

 

            "Sözleşmelerde ceza şartı olarak konulan tazminatlar hariç olmak üzere kurumun kendisinin, ortaklarının, yöneticilerinin ve çalışanlarının suçlarından doğan maddi ve manevi tazminat giderleri indirim olarak dikkate alınamaz."

 

            açıklamalarına yer verilmiştir.

 

            Bu hükümlerden de anlaşılacağı üzere, ödenen zarar, ziyan ve tazminatların gider olarak yazılabilmesi için, işle ilgili olması ve sözleşmeye, ilama veya kanun emrine bağlı olarak ortaya çıkması şarttır. Ancak, kurumlar tarafından işle ilgili ödenen tazminatlar sözleşmeye, ilama veya kanun emrine bağlı bulunsa dahi, kurumların ortaklarının, yöneticilerinin ve çalışanlarının kusurlarından kaynaklanması halinde gider olarak yazılamayacaktır.

 

            Yukarıda yer alan hüküm ve açıklamalar çerçevesinde, Sosyal Güvenlik Kurumunca kabul edilmeyerek hakedişlerinizden kesilen hizmet bedellerine ilişkin hesaplanan gecikme faizlerinin kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkün  bulunmamaktadır.

 

            Bilgi edinilmesini rica ederim.

 

 

 

 

 

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

İçerik 1:

T.C.

GELİR İDARESİ   BAŞKANLIĞI

 İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef   Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü)

 

 

 

Sayı

:

62030549-125[8-2014/372]-75345

18/08/2015

Konu

:

Geçmiş döneme ilişkin hesaplanan faizin gider olarak   yazılıp yazılmayacağı ve dönemsellik ilkesi gereğince hangi dönemde beyan   edileceği.

 

     

 

            İlgide kayıtlı özelge talep formunun incelenmesinden, tıp merkezi olarak faaliyet gösteren Şirketinizin Sosyal Güvenlik Kurumu ile yapmış olduğu sözleşme gereğince verdiği hizmet karşılığında Kurumdan tahsil edilmek üzere aylık olarak fatura düzenlediği; ancak, fatura tarihinden sonra yapılan incelemelerde bazı hizmetlerin kurum tarafından kabul edilmediği ve hizmet karşılığı Şirketinizce daha önce tahsil edilen bedellerin faizi ile birlikte hakedişlerinizden kesildiği belirtilerek, söz konusu faizin kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınıp alınamayacağı konusunda Başkanlığımız görüşünün sorulduğu anlaşılmıştır.

 

            5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında, kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, ikinci fıkrasında safi kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun ticarî kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır.

 

            Buna göre, safi kurum kazancının tespitinde Kurumlar Vergisi Kanununun 8 inci maddesi ile Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı maddesinde yer alan giderler indirilebilecektir.

 

            Gelir Vergisi Kanununun "İndirilecek Giderler" başlıklı 40 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde, ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderlerin, (3) numaralı bendinde ise işle ilgili olmak şartıyla, mukavelenameye, ilama veya kanun emrine istinaden ödenen zarar, ziyan ve tazminatların safi kazancın tespitinde gider olarak indirilebileceği belirtilmiştir.

 

            Kurumlar Vergisi Kanununun "Kabul Edilmeyen İndirimler" başlıklı 11 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde bu Kanuna göre hesaplanan kurumlar vergisi ile her türlü para cezaları, vergi cezaları, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre ödenen cezalar, gecikme zamları ve faizler ile Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre ödenen gecikme faizlerinin; (g) bendinde ise, sözleşmelerde cezai şart olarak konulan tazminatlar hariç olmak üzere, kurumun kendisinin, ortaklarının, yöneticilerinin ve çalışanlarının suçlarından doğan maddi ve manevi zarar ile tazminat giderlerinin kurum kazancının tespitinde gider olarak indirilemeyeceği hükme bağlanmıştır.

 

            1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin "11.5. Hesaplanan kurumlar vergisi ile her türlü para cezaları ile vergi cezaları ve gecikme zamları" başlıklı bölümünde;

 

            "Kurumlar Vergisi Kanununa göre hesaplanan kurumlar vergisi ile her türlü para cezaları, vergi cezaları, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre ödenen cezalar, gecikme zamları ve faizleri ile 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre ödenen gecikme faizi ile pişmanlık zammının kurum kazancından indirimi kabul edilmemektedir. 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tecil edilen vergilere ilişkin tecil faizleri de bu kapsamda olup kurum kazancından gider olarak indirilmesi mümkün değildir.

 

            Öte yandan, sosyal güvenlik kurumlarına ödenen gecikme cezaları ile gecikme zamları da bu kapsamda gider olarak indirilemeyecektir."

 

            denilmiştir.

 

            Aynı tebliğin,"11.8. Kurumun kendisinin, ortaklarının, yöneticilerinin ve çalışanlarının suçlarından doğan tazminat giderleri" başlıklı bölümünde de;

 

            "Sözleşmelerde ceza şartı olarak konulan tazminatlar hariç olmak üzere kurumun kendisinin, ortaklarının, yöneticilerinin ve çalışanlarının suçlarından doğan maddi ve manevi tazminat giderleri indirim olarak dikkate alınamaz."

 

            açıklamalarına yer verilmiştir.

 

            Bu hükümlerden de anlaşılacağı üzere, ödenen zarar, ziyan ve tazminatların gider olarak yazılabilmesi için, işle ilgili olması ve sözleşmeye, ilama veya kanun emrine bağlı olarak ortaya çıkması şarttır. Ancak, kurumlar tarafından işle ilgili ödenen tazminatlar sözleşmeye, ilama veya kanun emrine bağlı bulunsa dahi, kurumların ortaklarının, yöneticilerinin ve çalışanlarının kusurlarından kaynaklanması halinde gider olarak yazılamayacaktır.

 

            Yukarıda yer alan hüküm ve açıklamalar çerçevesinde, Sosyal Güvenlik Kurumunca kabul edilmeyerek hakedişlerinizden kesilen hizmet bedellerine ilişkin hesaplanan gecikme faizlerinin kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkün  bulunmamaktadır.

 

            Bilgi edinilmesini rica ederim.

 

 

 

 

 

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

İçerik 2:

T.C.

GELİR İDARESİ   BAŞKANLIĞI

 İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef   Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü)

 

 

 

Sayı

:

62030549-125[8-2014/372]-75345

18/08/2015

Konu

:

Geçmiş döneme ilişkin hesaplanan faizin gider olarak   yazılıp yazılmayacağı ve dönemsellik ilkesi gereğince hangi dönemde beyan   edileceği.

 

     

 

            İlgide kayıtlı özelge talep formunun incelenmesinden, tıp merkezi olarak faaliyet gösteren Şirketinizin Sosyal Güvenlik Kurumu ile yapmış olduğu sözleşme gereğince verdiği hizmet karşılığında Kurumdan tahsil edilmek üzere aylık olarak fatura düzenlediği; ancak, fatura tarihinden sonra yapılan incelemelerde bazı hizmetlerin kurum tarafından kabul edilmediği ve hizmet karşılığı Şirketinizce daha önce tahsil edilen bedellerin faizi ile birlikte hakedişlerinizden kesildiği belirtilerek, söz konusu faizin kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınıp alınamayacağı konusunda Başkanlığımız görüşünün sorulduğu anlaşılmıştır.

 

            5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında, kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, ikinci fıkrasında safi kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun ticarî kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır.

 

            Buna göre, safi kurum kazancının tespitinde Kurumlar Vergisi Kanununun 8 inci maddesi ile Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı maddesinde yer alan giderler indirilebilecektir.

 

            Gelir Vergisi Kanununun "İndirilecek Giderler" başlıklı 40 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde, ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderlerin, (3) numaralı bendinde ise işle ilgili olmak şartıyla, mukavelenameye, ilama veya kanun emrine istinaden ödenen zarar, ziyan ve tazminatların safi kazancın tespitinde gider olarak indirilebileceği belirtilmiştir.

 

            Kurumlar Vergisi Kanununun "Kabul Edilmeyen İndirimler" başlıklı 11 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde bu Kanuna göre hesaplanan kurumlar vergisi ile her türlü para cezaları, vergi cezaları, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre ödenen cezalar, gecikme zamları ve faizler ile Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre ödenen gecikme faizlerinin; (g) bendinde ise, sözleşmelerde cezai şart olarak konulan tazminatlar hariç olmak üzere, kurumun kendisinin, ortaklarının, yöneticilerinin ve çalışanlarının suçlarından doğan maddi ve manevi zarar ile tazminat giderlerinin kurum kazancının tespitinde gider olarak indirilemeyeceği hükme bağlanmıştır.

 

            1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin "11.5. Hesaplanan kurumlar vergisi ile her türlü para cezaları ile vergi cezaları ve gecikme zamları" başlıklı bölümünde;

 

            "Kurumlar Vergisi Kanununa göre hesaplanan kurumlar vergisi ile her türlü para cezaları, vergi cezaları, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre ödenen cezalar, gecikme zamları ve faizleri ile 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre ödenen gecikme faizi ile pişmanlık zammının kurum kazancından indirimi kabul edilmemektedir. 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tecil edilen vergilere ilişkin tecil faizleri de bu kapsamda olup kurum kazancından gider olarak indirilmesi mümkün değildir.

 

            Öte yandan, sosyal güvenlik kurumlarına ödenen gecikme cezaları ile gecikme zamları da bu kapsamda gider olarak indirilemeyecektir."

 

            denilmiştir.

 

            Aynı tebliğin,"11.8. Kurumun kendisinin, ortaklarının, yöneticilerinin ve çalışanlarının suçlarından doğan tazminat giderleri" başlıklı bölümünde de;

 

            "Sözleşmelerde ceza şartı olarak konulan tazminatlar hariç olmak üzere kurumun kendisinin, ortaklarının, yöneticilerinin ve çalışanlarının suçlarından doğan maddi ve manevi tazminat giderleri indirim olarak dikkate alınamaz."

 

            açıklamalarına yer verilmiştir.

 

            Bu hükümlerden de anlaşılacağı üzere, ödenen zarar, ziyan ve tazminatların gider olarak yazılabilmesi için, işle ilgili olması ve sözleşmeye, ilama veya kanun emrine bağlı olarak ortaya çıkması şarttır. Ancak, kurumlar tarafından işle ilgili ödenen tazminatlar sözleşmeye, ilama veya kanun emrine bağlı bulunsa dahi, kurumların ortaklarının, yöneticilerinin ve çalışanlarının kusurlarından kaynaklanması halinde gider olarak yazılamayacaktır.

 

            Yukarıda yer alan hüküm ve açıklamalar çerçevesinde, Sosyal Güvenlik Kurumunca kabul edilmeyerek hakedişlerinizden kesilen hizmet bedellerine ilişkin hesaplanan gecikme faizlerinin kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkün  bulunmamaktadır.

 

            Bilgi edinilmesini rica ederim.

 

 

 

 

 

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Resmi Gazete No: Resmi Gazete Tarihi: Adı: UID:
İçerik:

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İZMİR VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü

 

 


Sayı

:

67854564-105[1741]-9

11/01/2016

Konu

:

Özel hesap döneminde e- arşiv uygulaması

 

 

            İlgide kayıtlı özelge talep formu ve dilekçenin incelenmesinden; … Vergi Dairesi Müdürlüğünün … vergi kimlik numarasında kayıtlı mükellefi olduğunuz, birliğinizin  01 Ağustos-31 Temmuz özel hesap dönemine tabi olduğu, aynı zamanda e-fatura ve e-defter kullanma zorunluluğunun bulunduğu, 01 Ağustos 2013-31 Temmuz 2014 ile 01 Ağustos 2014-31 Temmuz 2015 özel hesap dönemlerinde brüt satış hasılatının 5.000.000.- TL'nin üzerinde olduğu, internet satışlarına 23.03.2015 tarihinde başladığı belirtilerek, 433 Seri Nolu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğindeki açıklamalar uyarınca internet üzerinden mal ve hizmet satışı yapan ve 2014 dönemi gelir tablosu brüt satış hasılatı tutarı 5.000.000.-TL ve üzerinde olan mükellefler kapsamında 01.01.2016 tarihinde e-arşiv uygulamasına geçme zorunluluğunun bulunup bulunmadığı hususunda Başkanlığımız görüşünün istenildiği anlaşılmıştır.

 

            213 sayılı Vergi Usul Kanununun 174 numaralı Hesap dönemi başlıklı maddesinde; ''Defterler hesap dönemi itibariyle tutulur. Kayıtlar her hesap dönemi sonunda kapatılır ve ertesi dönem başında yeniden açılır. Hesap dönemi normal olarak takvim yılıdır. Şu kadar ki, takvim yılı dönemi faaliyet ve muamelelerinin mahiyetine uygun bulunmayanlar için, bunların müracaatı üzerine Maliye Bakanlığı 12 şer aylık özel hesap dönemleri belli edebilir. Yeniden işe başlama veya işi bırakma hallerinde, hesap dönemi içinde bir yıldan eksik olan faaliyet süresi, hesap dönemi sayılır. Bu maddeye göre özel hesap dönemi tâyin edilenlerin ticari ve zirai kazançlan, hesap dönemlerinin kapandığı takvim yılının kazancı sayılır.'' ifadesiyle özel hesap döneminin hangi yıla ait olduğu konusuna açıklık getirilmiştir.

 

            433 Sıra No lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin "10-İnternet Üzerinden Mal ve Hizmet Satışında Düzenlenen Faturalar" başlıklı bölümünde; "…İnternet üzerinden mal ve hizmet satışı yapan ve 2014 yılı gelir tablosu brüt satış hasılatı tutarı 5 milyon lira ve üzerinde olan mükellefler, en geç 01.01.2016 tarihine kadar e-Arşiv Uygulamasına geçmek zorundadır. Kapsama giren mükelleflerin belirlenen tarihten önce e-fatura ve e-arşiv başvurularını ve fiili geçiş hazırlıklarını tamamlamaları gerekmektedir…" şeklinde açıklama yapılmıştır.

 

            Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde; birliğinizin, 2014 yılı (01 Ağustos 2013 - 31 Temmuz 2014 özel hesap dönemi sayıldığından) gelir tablosu brüt satış hasılatı tutarı 5 milyon lira üzerinde olmasına rağmen birliğinizin ilgili yılda internet satışı bulunmaması nedeniyle 01.01.2016 tarihine kadar e-Arşiv fatura uygulamasına geçiş zorunluluğunuz bulunmamaktadır.

 

            Bilgi edinilmesini rica ederim.          

           

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

İçerik 1:

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İZMİR VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü

 

 


Sayı

:

67854564-105[1741]-9

11/01/2016

Konu

:

Özel hesap döneminde e- arşiv uygulaması

 

 

            İlgide kayıtlı özelge talep formu ve dilekçenin incelenmesinden; … Vergi Dairesi Müdürlüğünün … vergi kimlik numarasında kayıtlı mükellefi olduğunuz, birliğinizin  01 Ağustos-31 Temmuz özel hesap dönemine tabi olduğu, aynı zamanda e-fatura ve e-defter kullanma zorunluluğunun bulunduğu, 01 Ağustos 2013-31 Temmuz 2014 ile 01 Ağustos 2014-31 Temmuz 2015 özel hesap dönemlerinde brüt satış hasılatının 5.000.000.- TL'nin üzerinde olduğu, internet satışlarına 23.03.2015 tarihinde başladığı belirtilerek, 433 Seri Nolu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğindeki açıklamalar uyarınca internet üzerinden mal ve hizmet satışı yapan ve 2014 dönemi gelir tablosu brüt satış hasılatı tutarı 5.000.000.-TL ve üzerinde olan mükellefler kapsamında 01.01.2016 tarihinde e-arşiv uygulamasına geçme zorunluluğunun bulunup bulunmadığı hususunda Başkanlığımız görüşünün istenildiği anlaşılmıştır.

 

            213 sayılı Vergi Usul Kanununun 174 numaralı Hesap dönemi başlıklı maddesinde; ''Defterler hesap dönemi itibariyle tutulur. Kayıtlar her hesap dönemi sonunda kapatılır ve ertesi dönem başında yeniden açılır. Hesap dönemi normal olarak takvim yılıdır. Şu kadar ki, takvim yılı dönemi faaliyet ve muamelelerinin mahiyetine uygun bulunmayanlar için, bunların müracaatı üzerine Maliye Bakanlığı 12 şer aylık özel hesap dönemleri belli edebilir. Yeniden işe başlama veya işi bırakma hallerinde, hesap dönemi içinde bir yıldan eksik olan faaliyet süresi, hesap dönemi sayılır. Bu maddeye göre özel hesap dönemi tâyin edilenlerin ticari ve zirai kazançlan, hesap dönemlerinin kapandığı takvim yılının kazancı sayılır.'' ifadesiyle özel hesap döneminin hangi yıla ait olduğu konusuna açıklık getirilmiştir.

 

            433 Sıra No lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin "10-İnternet Üzerinden Mal ve Hizmet Satışında Düzenlenen Faturalar" başlıklı bölümünde; "…İnternet üzerinden mal ve hizmet satışı yapan ve 2014 yılı gelir tablosu brüt satış hasılatı tutarı 5 milyon lira ve üzerinde olan mükellefler, en geç 01.01.2016 tarihine kadar e-Arşiv Uygulamasına geçmek zorundadır. Kapsama giren mükelleflerin belirlenen tarihten önce e-fatura ve e-arşiv başvurularını ve fiili geçiş hazırlıklarını tamamlamaları gerekmektedir…" şeklinde açıklama yapılmıştır.

 

            Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde; birliğinizin, 2014 yılı (01 Ağustos 2013 - 31 Temmuz 2014 özel hesap dönemi sayıldığından) gelir tablosu brüt satış hasılatı tutarı 5 milyon lira üzerinde olmasına rağmen birliğinizin ilgili yılda internet satışı bulunmaması nedeniyle 01.01.2016 tarihine kadar e-Arşiv fatura uygulamasına geçiş zorunluluğunuz bulunmamaktadır.

 

            Bilgi edinilmesini rica ederim.          

           

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

İçerik 2:

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İZMİR VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü

 

 


Sayı

:

67854564-105[1741]-9

11/01/2016

Konu

:

Özel hesap döneminde e- arşiv uygulaması

 

 

            İlgide kayıtlı özelge talep formu ve dilekçenin incelenmesinden; … Vergi Dairesi Müdürlüğünün … vergi kimlik numarasında kayıtlı mükellefi olduğunuz, birliğinizin  01 Ağustos-31 Temmuz özel hesap dönemine tabi olduğu, aynı zamanda e-fatura ve e-defter kullanma zorunluluğunun bulunduğu, 01 Ağustos 2013-31 Temmuz 2014 ile 01 Ağustos 2014-31 Temmuz 2015 özel hesap dönemlerinde brüt satış hasılatının 5.000.000.- TL'nin üzerinde olduğu, internet satışlarına 23.03.2015 tarihinde başladığı belirtilerek, 433 Seri Nolu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğindeki açıklamalar uyarınca internet üzerinden mal ve hizmet satışı yapan ve 2014 dönemi gelir tablosu brüt satış hasılatı tutarı 5.000.000.-TL ve üzerinde olan mükellefler kapsamında 01.01.2016 tarihinde e-arşiv uygulamasına geçme zorunluluğunun bulunup bulunmadığı hususunda Başkanlığımız görüşünün istenildiği anlaşılmıştır.

 

            213 sayılı Vergi Usul Kanununun 174 numaralı Hesap dönemi başlıklı maddesinde; ''Defterler hesap dönemi itibariyle tutulur. Kayıtlar her hesap dönemi sonunda kapatılır ve ertesi dönem başında yeniden açılır. Hesap dönemi normal olarak takvim yılıdır. Şu kadar ki, takvim yılı dönemi faaliyet ve muamelelerinin mahiyetine uygun bulunmayanlar için, bunların müracaatı üzerine Maliye Bakanlığı 12 şer aylık özel hesap dönemleri belli edebilir. Yeniden işe başlama veya işi bırakma hallerinde, hesap dönemi içinde bir yıldan eksik olan faaliyet süresi, hesap dönemi sayılır. Bu maddeye göre özel hesap dönemi tâyin edilenlerin ticari ve zirai kazançlan, hesap dönemlerinin kapandığı takvim yılının kazancı sayılır.'' ifadesiyle özel hesap döneminin hangi yıla ait olduğu konusuna açıklık getirilmiştir.

 

            433 Sıra No lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin "10-İnternet Üzerinden Mal ve Hizmet Satışında Düzenlenen Faturalar" başlıklı bölümünde; "…İnternet üzerinden mal ve hizmet satışı yapan ve 2014 yılı gelir tablosu brüt satış hasılatı tutarı 5 milyon lira ve üzerinde olan mükellefler, en geç 01.01.2016 tarihine kadar e-Arşiv Uygulamasına geçmek zorundadır. Kapsama giren mükelleflerin belirlenen tarihten önce e-fatura ve e-arşiv başvurularını ve fiili geçiş hazırlıklarını tamamlamaları gerekmektedir…" şeklinde açıklama yapılmıştır.

 

            Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde; birliğinizin, 2014 yılı (01 Ağustos 2013 - 31 Temmuz 2014 özel hesap dönemi sayıldığından) gelir tablosu brüt satış hasılatı tutarı 5 milyon lira üzerinde olmasına rağmen birliğinizin ilgili yılda internet satışı bulunmaması nedeniyle 01.01.2016 tarihine kadar e-Arşiv fatura uygulamasına geçiş zorunluluğunuz bulunmamaktadır.

 

            Bilgi edinilmesini rica ederim.          

           

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Resmi Gazete No: Resmi Gazete Tarihi: Adı: Hesap Dönemi UID:
İçerik:

Defterler hesap dönemi itibariyle tutulur. Kayıtlar her hesap dönemi sonunda kapatılır ve ertesi dönem başında yeniden açılır.

Hesap dönemi normal olarak takvim yılıdır.

Şu kadar ki, takvim yılı dönemi faaliyet ve muamelelerinin mahiyetine uygun bulunmıyanlar için, bunların müracaatı üzerine Maliye Bakanlığı 12 şer aylık özel hesap dönemleri belli edebilir.

Yeniden işe başlama veya işi bırakma hallerinde, hesap dönemi içinde bir yıldan eksik olan faaliyet süresi, hesap dönemi sayılır.

Bu maddeye göre özel hesap dönemi tayin edilenlerin ticari ve zirai kazançları, hesap dönemlerinin kapandığı takvim yılının kazancı sayılır.

İçerik 1:

Defterler hesap dönemi itibariyle tutulur. Kayıtlar her hesap dönemi sonunda kapatılır ve ertesi dönem başında yeniden açılır.

Hesap dönemi normal olarak takvim yılıdır.

Şu kadar ki, takvim yılı dönemi faaliyet ve muamelelerinin mahiyetine uygun bulunmıyanlar için, bunların müracaatı üzerine Maliye Bakanlığı 12 şer aylık özel hesap dönemleri belli edebilir.

Yeniden işe başlama veya işi bırakma hallerinde, hesap dönemi içinde bir yıldan eksik olan faaliyet süresi, hesap dönemi sayılır.

Bu maddeye göre özel hesap dönemi tayin edilenlerin ticari ve zirai kazançları, hesap dönemlerinin kapandığı takvim yılının kazancı sayılır.

İçerik 2:

Defterler hesap dönemi itibariyle tutulur. Kayıtlar her hesap dönemi sonunda kapatılır ve ertesi dönem başında yeniden açılır.

Hesap dönemi normal olarak takvim yılıdır.

Şu kadar ki, takvim yılı dönemi faaliyet ve muamelelerinin mahiyetine uygun bulunmıyanlar için, bunların müracaatı üzerine Maliye Bakanlığı 12 şer aylık özel hesap dönemleri belli edebilir.

Yeniden işe başlama veya işi bırakma hallerinde, hesap dönemi içinde bir yıldan eksik olan faaliyet süresi, hesap dönemi sayılır.

Bu maddeye göre özel hesap dönemi tayin edilenlerin ticari ve zirai kazançları, hesap dönemlerinin kapandığı takvim yılının kazancı sayılır.